Hakikaten Türkiye'de neler oluyor? Bu
ülke nasıl bir ülke? İnsan bazen öğrendiklerini taşımada, buna tahammül etmede çok zorlanıyor. 7 eri şehit eden mayınların TSK'nın malı çıkmasının şokunu hâlâ atlatabilmiş değilken öğrendiğimiz başka bir gerçekle yerle bir oluyoruz.
Evet;
TÜBİTAK'ın,
Danıştay saldırısı esnasında
kameraların bozuk olmadığı,
kayıtların ortadan kaldırıldığını tespit ettiğini açıklaması kamuoyunu tam anlamıyla şoke etti.
Yüksek yargıda cinayetin işlendiği gün kamera kayıtlarının silinmesi ne demektir? Nasıl izah edilir? Daha doğru olan soru ise bunu kim izah edebilir?
Hani Danıştay saldırısı Türkiye'nin 11 Eylül'ü idi. Yıllardır meğer nasıl bir ülkede ve nasıl bir simülasyon içinde yaşıyormuşuz. Dünyanın hangi ülkesinde gerçekler böylesine sündüre sündüre değiştirilebilir? Kim böylesine bir yalancılığa cesaret edebilir?
Keşke bütün bu yaşadıklarımızı bir aklı başında insan bize izah etse, edebilse! Kemah'ta şehit düşen dokuz askeri, 7 erin şehit olduğu mayının TSK'nın çıkmış olmasını, Reşadiye katliamını... Yok, bütün bu şaibeli olayları burada tekrar yazmaya niyetim yok. Bunu yazmaya kalksam bu satırlar, bu sayfalar yetmez tabii ki. Onları bir tarafa bırakmadan, zihnimizin bir köşesinde sürekli tutarak; en azından bu son kayıt silme olayının bir izahının yapılması gerekir.
TÜBİTAK, güvenlik şirketinin kamera kayıtları üzerinde işlem yaptığını tespit etti. OYAK'a bağlı olan bu güvenlik şirketi kamuoyuna 3-17
Mayıs arasındaki kayıtların olmadığını açıklamıştı. Ancak TÜBİTAK'ın yapığı çalışmalar sonucunda
Alparslan Arslan'ın saldırıdan bir gün önceki
keşif görüntülerinin silindiği anlaşıldı. Bilirkişi
mahkeme için yazdığı raporda, 16 Mayıs'ta silinen dosyaların bir kısmının isimlerinin değiştirildikten sonra, bilinçli olarak yok edildiğini söylüyor. Baskının yapıldığı güne ait görüntüler ise şimdilik ortada yok.
Yani tam taammüden bir
eylem! Olayları başka bir yöne çekebilmek için delilleri yok etme, ortadan kaldırma, gerçekleri taammüden katletme eylemi... Danıştay'ın karşısındaki orduevinin kameralarının da arızalı olduğunu söylemişlerdi. O zaman söylenen bu sözün doğruluğunun da acilen araştırılması, bu kamera bozukluğunun gerçek olup olmadığının açığa çıkartılması lazım.
Danıştay cinayetini ezberden dindarların üzerine yıkanların, daha neyin ne olduğu belli olmadan,
ağız dolusu laf eden devlet yetkililerinin, medya yöneticilerinin ve köşe yazarlarının ortaya çıkan gerçekler karşısında, normalde sokağa çıkamaması gerekmez mi?
Dört yıl önce meydana gelen olay bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarken, Türkiye'de karanlık eylemler varlığını hâlâ sürdürüyor.
Önceki gün Jandarma, bazı
terör örgütü mensuplarının
Samsun Ladik civarlarında dolaştıklarını 12 gün önceden haber aldığını, bunu da Emniyet'e bildirdiğini açıkladı.
Ahmet Türk pazartesi günü yani 12 Nisan'da Samsun'da yumruklandı. Bunu gerekçe gösteren
PKK, 17 Nisan'da Ladik'te iki polis memurunun şehit olduğu eylemi gerçekleştirdi.
Yani PKK Samsun'da bir yumruklama olayının olacağını biliyormuş sanki. 12 gün önce oraya konuşlanmış, yumruklama olayı olur olmaz da misilleme yapmış. Bu kendine PKK diyen örgüt nereden biliyordu Samsun'daki yumruklama olayını... Yoksa yumruklatanlarla aynı şirketten mi?
Şırnak'ta şehit edilen yüzbaşıyla ilgili Zaman'ın dün sorduğu sorunun da cevabı hâlâ verilmiş değil.