Bahsettiği konuya hâkim olduğu anlaşılan bir okuyucu, 2009 yılı aralık ayında Van AK Parti İl Başkanlığı’nın bombalanması olayını gerçekleştiren kişinin MOBESE kayıtlarıyla tesbit edildiğini yazıyordu. Okuyucu, bu kişinin adını değil ama hangi kuruma bağlı olarak çalıştığını belirtiyordu ve Van Savcılığı’na ulaşmamızı öneriyordu detay almak için. Savcılık nezdinde bu konuda detaylı araştırma yapmadan MOBESE kayıtlarında tesbit edilen kişiyi deşifre etmem doğru değil. 2009’daki olay, şimdilerde özellikle siyasilere yönelik provokasyon kokan yumruklu saldırıların perde arkası konusunda da aslında ipuçları veriyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı taşıyan seçim otobüsüne yumruklu değil ama yumurtalı saldırıya tanık olduk, belki tesadüf eseri yine Van’da. Akabinde, kapatılan DTP’nin eski Genel Başkanı Ahmet Türk’e Samsun’da adliye önünde yumruklu saldırı yapıldı. Saldırıyı yapan bir çaycı imiş ama Türk, bu kişinin aldığı bir işaret sonrası kendisine yumruk attığını ima ediyordu. Dün de Enerji Bakanı Taner Yıldız’a, bu kez Kayseri’de, PKK saldırısı sonrası şehit olan bir yüzbaşının cenaze töreninde yumruklu saldırı eylemi gerçekleştirildi. Saldırıyı gerçekleştiren kişi beden eğitimi öğretmeniymiş. Geçen cumartesi akşamı da Türk’ün saldırıya uğradığı Samsun’da devriye gezen polis otosuna ateş açıldı ve iki polis memuru şehit oldu. Bu arada Ahmet Türk’e yönelik yumruklu saldırıyı protesto için Güneydoğu illerinde gösteriler yapıldı. Saldırganlardan bazıları, attıkları sloganlarla, yumruklarını daha fazla demokratikleşme, daha fazla özgürlük isteyenlere attıklarını da gizlemiyorlar. Örneğin, Enerji Bakanı Yıldız’a yumruk atan beden eğitimi öğretmeni, gazete haberlerine göre, eyleminin hemen akabinde, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez. Bu yumruk Türk milletinin yumruğudur. Al sana açılım,” şeklinde sloganlar atarak, nasıl bir zihniyet yapısının kendisine bu eylemi yaptırdığını da açıkça ortaya koyuyor. Yazımın başında bir okuyucunun mesajında yer alan bilgileri kısmen aktarmıştım. Aktarmadığım bölümde yer alan bilgi ise beni hiç şaşırtmadı. Bu bilgi, daha fazla demokrasi isteyenlere karşı Türkiye’deki istikrarsızlığın temel nedeni statükonun devamını isteyenlerin kışkırtmalarına karşı çok dikkat edilmesi gerektiğini de yeniden gündeme getiriyor. Baharla birlikte her provokatif eylemin de arkasında PKK’nın olduğu kolaycılığına kaçmayalım. Ergenekon gibi yapılanmaların günyüzüne çıkmasıyla birlikte artık her saldırının arkasında PKK ya da zaman zaman aşırı sol örgütlerin olacağı genel kanısı terk edilmeye başlandı. Ama, PKK, DHKP-C, TİKKO gibi örgütlerin statükocu zihniyet tarafından taşeron olarak kullanılma ihtimalini de aklımızda tutalım. Ben bu satırları yazarken, Fırat Haber Ajansı, Samsun’da iki polisin ölümüyle sonuçlanan saldırıyı PKK’ya yakınlığı ile bilinen HPG’nin yazılı açıklamayla üstlendiğini duyurdu. Taşeron’lar yine işbaşında mı, diye düşündüm. Son provokatif olayları, başta hükümete, “Açılımları ya da demokratikleşme çabalarını nerede olursa olsun gerekirse ateşleriz,” anlamında mesaj verme olarak okumak doğru olacak. *** Anlık istihbarata yeni ayar... Bir yandan baharın gelmesiyle yeniden toparlandığı söylenen PKK’ya karşı Güneydoğu’da askerî hareketlilik artarken diğer yandan da yukarıda belirttiğimiz siyasilere dönük yumruklu saldırılar yine yüreklerimizi hoplatıyor. Bu gelişmeler olurken, ABD cephesinde, Türkiye’ye sağlanmakta olan anlık istihbarat bilgi aktarımında, yakınlarda neredeyse 24 saate çıkarılan sürenin yeniden eski düzeyine çekilmesi gündemde. Böylece ABD’nin, Türkiye’nin, Kuzey Irak’taki PKK hedeflerini anında tesbit etmesine yarayan anlık istihbarat bilgilerini verme süresini yeniden altı ya da yedi saate çekeceği belirtiliyor. Washington’ın bu kararı, Türk hükümeti ile anlaşarak aldığı da gelen haberler arasında. Bu kararın uygulamaya konması, PKK terörünün tırmanması olasılığına karşın hükümetin, Kürt sorununa çözümde askerî olmayan yöntemlere ağırlık vermeye devam edeceğinin önemli bir işareti olacak.