Demokrasi
açılımı diyoruz uzun süredir.
Kürtlerin etnik kimliğinden söz ediyor, onlara geçmişte yapılanları eleştiriyoruz sonuna kadar.
Bu arada iki açılım daha var ki,
rüzgar gibi geldi ve geçti.
Bunlardan birincisi MİT’e
Müsteşar Yardımcısı olarak atanan, Mayıs’ta da Müsteşarlık koltuğuna oturacak
Hakan Fidan’la ilgili.
Hakan Fidan, tam 15 yıl süreyle ast
subay rütbesiyle görev yapmış orduda. Kendini yetiştirmiş, okumuş, gezmiş, görmüş. Çok önemli görevlerde çalışmış. İstihbaratın en önemli katlarıyla
işbirliği içinde ter dökmüş gecesini gündüzüne katıp.
Şimdi, bu atama niye açılımlar dizininin önemli bir halkası?
Çünkü MİT’in en görkemli koltuğuna uzun yıllar,
emekli or
generaller otururdu.
Bu geleneği rahmetli
Özal kırmış, Müsteşar Yardımcılığına rahmetli Hiram Abbas’ı atamıştı.
MİT’te bugün çok sayıda general ve yüksek rütbeli subay çalışıyor, geceli gündüzlü.
Hakan Fidan’ın, kimbilir, belki de zamanında topuk
vurup karşısında hazırola
geçtiği kişiler, şimdi ona
selam duracak!
Yani
generaller ve subaylar, emekli bir
astsubayın karşısında, o, “buyrun oturun” demeden oturamayacak, o, bir odaya girdi mi, “dikkat!” çekecek!”
Buyrun size açılım!
Öte yandan
Bingöl’de konuşan
Mustafa Sarıgül, demokratik açılıma olumlu yaklaştı. Çözümün kültürel haklar,
adalet ve eşitlikten geçtiğini söyledikten sonra, “Kürt yurttaşlarımız ve Zaza yurttaşlarımız
kendi dillerini, kültürlerini özgürce öğrenecek ve inşallah bunu kullanacaktır. Türkiye’deki okullarda,
Kürtçe’yi özgür bir biçimde okuyacaksınız” dedi.
Böylece ilk kez Kürt’lerle Zaza’ları ayrı gören biri çıktı.
Zaza’lar, ağırlıklı olarak
Tunceli ve Bingöl yöresinde kök salmış, dünyada toplam nüfuslarıysa 2 milyonu aşmış, Anadolu’nun en eski halklarından. Zaza’ların diliyse Kürtçe değil, Zaza’ca.
Bu ayırımın yapılması bile, az zamanda,
demokrasi açılımında ne kadar olumlu adımların atıldığının bir kanıtı.
Kimse ülkeyi falan bölmek, eyaletlere ayırmak falan istemiyor. Buna soyunanların karşısına, Türk, Kürt, Zaza,
Ermeni,
Yahudi, Laz, Çerkez, Arnavut el birliğiyle karşı çıkarız! Açılımı isteyenler, destekleyenler, bölücü değil birleştiricidir birleştirici, anladın mı
maganda!!
Sihirli
sıralama
Yaşam dediğimiz ‘unga’yla Kelime-i Şahadet arasındaki süreç, alayımızı, çeşitli nedenler, vartalar, dolambaçlı hatta çıkmaz sokaklarda atılan voltalarla karşı karşıya bırakır ve de yorar ki, kan ter içinde kalmak ne kelime.
Ancak,
yaşamınızı kolaylaştıran bir sihirli sıralama var. Bu sıralama, kimleri korumanız, savunmanız ve kimlere sahip çıkmamızla ilgili:
1. Kendiniz
2. Yaşamdaki eşiniz
3. Çocuğunuz
4. Aile büyükleriniz, kardeşleriniz
5. Çevreniz.
Şimdi, birinci sıraya niye kendinizi koymanız gerek? Çünkü siz iyiyseniz, sıralamanın devamına da yansıyacaktır bu. Üstelik ruhsal ve fiziksel sağlığınıza gösterdiğiz özen, kendinize duyduğunuz saygıya ve herkesin sizde görebileceği bir ışığa dönüşecektir.
2. Özellikle çocuk yetiştiren insanlar için, yaşamdaki eşiniz çok önemli. Eşinizle sürekli, itiş kakış içindeyseniz, çocuğunuzun huzurlu bir ev ortamında büyümesi mümkün olmayacaktır. Eğer sev
giliniz, kocanız, çok yakın dostunuz yoksa, yani size kendinizi önemli hissettiren biri ya da birilerinden yoksunsanız, yaşamınızda büyük bir boşluk vardır.
3.
Çocuklar, bizim kültürümüzde, hep ilk sıradadır. Ancak, kendisiyle barışık olmayan, eşiyle sorunlar yaşayan kişinin, çocuğuyla sağlıklı
iletişim kurması mümkün değil. Her çocuk, mutlu, ayakları yere basan, değerli bir anne ya da
baba ister.
4. Bu sırada analar, babalar, kardeşler, dayılar, amcalar yani aynı
soyadı başlığı altında topladığımız insanlar var. Onlarla kurduğunuz, karşılıklı, bencillikten uzak, sevgi ve saygıya dayalı ilişkiler, bilinçaltı benlik algınızı derinden etkiler. Bu kişilerle yaşadığımız günlük ilişkiler çok önemlidir ama genellikle hesaplar caridir! Yani geçmişinizde açılmış bir deftere yazılır;
faturalar kesilir; kimi zaman borçlu, kimi zamansa alacaklı olursunuz.
(Filiz Emirsoy Hanımefendiye teşekkürler. Yazının devamı Cuma’ya dostlar. Çevrenin etkilerini irdeleyeceğiz ve bu sıra karışırsa başınıza neler gelebilir neler, onu göreceğiz!)
Papağanın
telefonu
Adamın biri telefon faturasına bi göz atar ve de düşüp bayılır! Tam tamına on üç bin liradır fatura. Hemen ayrıntılarını ister faturanın. Gelince de bakar ki, aranan bütün numaralar arkadaşları, eş dost ve akrabanın..
“Yahu nasıl iştir bu? “ diye düşünür adam. Çaresiz öder faturayı. Evde birbaşına yaşamaktadır; bu insanları arayıp saatlerle konuşmamıştır ki. Gözü birden papağanına takılır. Şöyle bi düşünür. “Yahu günahını almayayım hayvanın” der. Gene de dayanamaz, gece papağanı gözetler çaktırmadan. Gerçekten de papağan, adamın arkadaşlarını bir bir arayıp gevezelik etmektedir. Adam çıldırır! Papağanı kaptığı gibi kanatlarından duvara çiviler:
“Bütün bir hafta burada asılı kal da aklın başına gelsin!”
Adam sabah işine gider. Papağan bakar. Karşı duvarda çarmıha gerilmiş Hz İsa durmakta. Çenesi düşük ya papağanın! Hemen sorar:
“Birader sen kaç yıldır asılısın öyle?
“Eh, iki bin yılı devirdik!”
Papağan dehşet içinde bakar Hz İsa’ya:
“Ooohaaaa! Sen nereleri aradın telefonla yahu?!”
(Sn Jale Gümüşbıçak’a teşekkürler)
ÇOK İYİ LAF
“Gülüm, ben hayatı üç kişi yaşıyorum. Ben, keyfim ve de keyfimin kahyası!”