Oktay Akbal,
Cumhuriyet’teki yazılarına son vermiş ve
gazeteyle tüm ilişkisini kesmiş. Ataol Behramoğlu “bir süre yazmama” kararı almış. Orhan Bursalı, Emre Kongar ve Özgen Acar rahatsızlıklarını bildirmişler.
İnternet siteleri haberi “Cumhuriyet’te
Balbay depremi” başlığıyla duyurdu...
Biliyorsunuz, bundan bir süre önce, gazete yönetimi,
Ergenekon davası sanığı Mustafa Balbay’ın
Ankara temsilciliği görevine son vermiş, yerine Habertürk’ten alınan
genç bir ismi atamıştı.
Balbay üzüldü bu habere ve haklı bir tepki gösterdi.
Balbay’ın arkadaşları üzüldü.
Balbay severler üzüldü.
Hürriyet gazetesi yazarları üzüldü.
Hürriyet gazetesinin “
nehir kenarında mukim” eski genel yayın müdürü üzüldü, “Balbay’a yapılanları hazmedemiyorum” filan gibilerden yazılar yazdı, üzerine vazifeymiş gibi, Cumhuriyet gazetesinin içişlerine burnunu sokma hakkı varmış gibi,
Emin Çölaşan’ı kapının önüne koyan kendisi değilmiş gibi, kendisinin yaptıkları başkaları tarafından hazmedilebiliyormuş gibi...
Esasında ben de üzüldüm.
Keşke dava sonunu bekleselerdi ve hiç değilse geçici atama yapsalardı.
Öğreniyoruz ki, mesele sadece Balbay değilmiş. Depremin daha “deruni” sebepleri varmış.
Mümkündür...
Muhtemelen Balbay üzerinden yürüyen bir “iç kapışma” ve “
iktidar savaşı”na sahne oluyordur gazete...
Cumhuriyet gazetesinde depremlere alışık olduğumuz için son haberleri yadırgamadım. Kaldı ki, sadece bir gazete değildir Cumhuriyet... Bir gazeteden daha fazlasıdır. Bir ocaktır, okuldur, ekoldür, dergahtır, “yolu laik cumhuriyet düşüncesinden geçenlerin
buluşma noktası”dır...
Bir tarihlerde
İlhan Selçuk depremi vardı...
12 Mart’tan hemen sonra yanlış hatırlamıyorsam... Bir gidip, bir gelmiş miydi? Yoksa gelmişti de bir türlü gitmek mi bilmemişti?
Hasan
Cemal depremi vardı örneğin.
Uğur
Mumcu depremi vardı.
Nadir Nadi depremi vardı.
Bu depremlerin öyküsü,
Hasan Cemal’in “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” kitabında tafsilatıyla anlatılmaktadır... “Okuyun” diyeceğim, okumayacaksınız... “Bir liboş ve dönekten öğreneceğimiz ne var ki?” diyerek bidon kafa türü “yetersiz yazarlara” sardıracaksınız.
Depremlere, daha çok, gazete içindeki, her türlü yeniliğe ve değişime karşı çıkan “grup” neden oluyor.
Bu grup, vaktiyle ofset teknolojisine de direnmişti.
Hasan Cemal’e de direnmişti.
Hasan Cemal döneminde daha makul çizgilere çekilen yayın politikasına da direnmişti.
Denilebilirse, Cumhuriyet gazetesindeki mahut grup, yeni şeylerden ve yeni isimlerden hoşlanmıyor. Yeni yordamlara, farklı kavrayışlara, aykırı seslere tamamen kapalı...
Son
kavga görünüşte Balbay üzerinden yürüyor ama mesele Balbay’ın tenzil-i rütbeye uğraması değil bence...
Mesele şu: Gazete, geçtiğimiz hafta içinde üç yeni yazarla anlaştı:
Süheyl Batum, Tuna Kiremitçi ve Kürşat Başar.
Kongar’lar, Akbal’lar, Acar’lar, Behramoğlu’lar muhtemeldir ki bundan hoşlanmadılar. Belki de kendi dönemlerinin kapandığını düşünüyorlardır ve durumu kabullenmek istemiyorlardır.
Batum, Kiremitçi ve Başar Cumhuriyet’e ne katarlar, bilmiyorum ama,
demokrasi ve farklı düşünüşler konusunda, “öncekiler” kadar “kıyıcı” olmadıkları kesin.
Bu da, takdir edersiniz ki, ciddi bir “problem” Cumhuriyet gazetesi açısından.