Barış ve Demokrasi Partisi Muş
Milletvekili
Nuri Yaman eski bir mülkiye müfettişi. 2007 yılında İçişleri Bakanlığı’ndaki görevinden
istifa ederek
siyasete atıldı. Yıllarca valileri,
jandarmayı ve
emniyeti denetledi. Onda bilgi çok. Nuri Yaman,
Ahmet Türk Samsun’da saldırıya uğradığında da yanındaydı.
Neşe Düzel dünkü
Taraf gazetesinde onunla bir söyleşi yaptı. Nuri Yaman resmen kaldırıldığı söylenen EMASYA Protokolünün hâlâ yürürlükte olduğunu iddia ediyor. Yaman’ın iddiasına göre; 2945 Sayılı Milli
Güvenlik Kurulu Genel (MGK) Sekreterliği ve MGK
Kuruluş Yasası’nın ikinci maddesindeki
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi gereği EMASYA hâlâ işlevini yerine getiriyor. Bunun sonucu onan olarak ona göre;
Emniyet ve Jandarma vatandaşı fişlemeyi sürdürüyor.
Sizin anlayacağınız fişlenmeye devam ediyoruz. Nuri Yaman, teftişleri sırasında yaşadığı ilginç bir olayı da şöyle aktarıyor: “2002 yılında Erzurum’un Ilıca ilçesini denetledim. Jandarma’nın Genel Bilgi Toplama(GBT) bürosuna girdim. Tesadüfen D harfini açtım.
Deniz Gezmiş’in fişini gördüm. Babasının, kardeşinin, dayısının, amcasının fişlendiğini gördüm. Deniz Gezmiş 1972 yılında idam edildi ama fişlemeler hâlâ duruyordu. Oysa fişlenen kişi yakalandıysa,
beraat ettiyse veya öldüyse, bu fişlerin
imha edilmesi gerekiyor.”
Neşe Düzel soruyor: “Bu fişlemeler kişinin peşini hayat boyu takip mi ediyor?” Yaman’ın cevabı şöyle: “Evet Jandarma da, Emniyet de bu fişlemeleri
arşiv olarak bulunduruyor ve hayatınızın bir döneminde mutlaka bu fişlemeler karşınıza çıkıyor ve sizi engelliyor.”
***
Nuri Yaman’ın bu anlattıkları benim için
sürpriz mi diye sorarsanız ‘hayır, zaten böyle olduğunu tahmin ediyorum’ cevabı veririm. Düşünün 2002 yılında Deniz Gezmiş idam edileli 30 yıl olmuş, hâlâ devletin güvenlik kurumları onun ailesini potansiyel suçlu olarak görüyor ve takip etmeye devam ediyor.
Yaman’ın bu anlattıklarını dinledikten sonra 12
Eylül darbecilerinin hazırladıkları 1982
Anayasası’nın ‘değiştirilemez ve değiştirilmesi
teklif edilemez’ diye yazdıkları 3. maddeyi yeniden önüme koyup okudum: ‘
Türkiye devleti,
ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür’ yazıyordu. Bir devlet düşünün ki Anayasa’ya göre onun bir ülkesi, bir de milleti bulunuyor. Dünyada acaba ‘ülkesi ve milleti’ olan başka bir devlet var mıdır?
Bizim bildiğimiz, duyduğumuz milletlerin ülkeleri v
e devletleri olur. Aslında bu cümle devletle
toplum arasındaki hiyerarşik ilişkiyi de net bir şekilde gözler önüne seriyor. Üstte devlet var, onun altında ülke ve millet bulunuyor. Yani milleti ve ülkeyi devlet belirliyor.
***
Geçenlerde
Anayasa değişikliği tartışmaları sırasında bu ‘devlet’in müstensa temsilcilerinden birisi olan Süleyman
Demirel ilginç bir saptamada bulunmuştu. Demirel, bu Anayasa değişikliği girişimiyle
Tayyip Erdoğan hükümetinin ‘devleti ele geçirmek’ istediğine dikkat çekmişti. Bu ele geçirme girişimine örnek olarak da
Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin seçimine ilişkin değişiklik önerilerini göstermişti.
Ilıca Jandarma Teşkilatı ‘aki Deniz Gezmiş ailesinin fişlenmesini işte bu gerçeklik içinde anlamak gerekiyor. Devlet var ve onun bir de milleti var. Milletin içinden çıkan
siyasi partiler, bu siyasi partilerin milletin oyuyla Meclis’e giren temsilcileri de sonuç olarak millettir, yani bu devletin tebaasıdır.
Hükümet de kursa fark etmez, tebalık ortadan kalkmaz.
İşte bizler tam da bugün, Türkiye’nin nasıl yönetile-ceğini tartışıyoruz.
12 Eylül darbesinin kurduğu
sistem millet ile devlet arasına bir hiyerarşi kuruyor. Millet devletin altındadır. Onu yönetemez. Devlet onu belirler.
Peki devlet kimdir? Öncelikle kutsal ve ulaşılamaz bir yerde duruyor. Demirel’in tarifine göre; hükümetler 12 Eylül darbecilerinin kurduğu üst yargı sistemine,
Milli Güvenlik Kurulu içindeki hiyerarşiye düzen vermeye kalkarsa ve onları milletin denetleyebileceği bir hale getirirse işte o zaman ‘devlet ele geçirilmiş’ olur. Bu da tabii ki 1982 Anayasası’na karşıdır.
Deniz Baykal’ın deyimiyle bunu yapmaya kalkanlar ‘damı göze almalıdır.’
Deniz Gezmiş’in ailesinin fişleri Ilıca Jandarma Karakolu’da duruyor.
Bizimkiler nerede acaba?