Kardeş
Kırgızistan'dan ekranlara yansıyan hüzün verici görüntüleri izlerken, hayalim beni 3
Ekim 2009'da Nahçıvan'daki
Haydar Aliyev Sarayı'ndaki konsere götürdü.
Türk, Azeri,
Kazak liderlerin yanı sıra
halk ayaklanması sonucu ülkesini terk etmek zorunda kalan Kurmanbek Bakiyev'in yan yana oturduğu konserde seçilen parçalar, birlik mesajları taşıyordu. Seçilen parçalardan biri Anayurt Marşı idi. Azeri sanatçılar, "Özbek,
Türkmen, Uygur, Tatar, Azer bir boydur/Karakalpak, Kırgız, Kazak bunlar bir soydur" diyordu. Marş şöyle devam ediyordu: "
Özbekistan,
Türkmenistan diye kurmuşlar/Anayurdum Türkistan'ı bölüp koymuşlar."
Türk dünyası liderlerinin,
Azerbaycan'ın bir parçası olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nde bir araya gelmesinin önemli bir nedeni vardı.
Bağımsız Türk devletleri, aralarındaki işbirliğini artırmak için Türk Konseyi adı altında bir
örgüt kurmak için
imza atacaklardı. 1992'den beri düzensiz aralıklarla '
Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi' adı altında bir araya gelen ülkeler, nihayet
Avrupa Konseyi,
Arap Ligi, Commonwealth veya Francophonie gibi kurumsal bir örgüte sahip olacaktı. Konsey'in bir sürekli 'genel sekreterliği' olacak ve İstanbul'da konuşlanacaktı. Genel sekreter üç yılda bir değişecek ve ilk isim
Türkiye'den seçilecekti. Genel sekreterliğin kendine ait güçlü bir kadrosu olacaktı. Konsey çatısı altında, Türk Konseyi Devlet Başkanları Kurulu, Türk Konseyi Başbakanlar Kurulu, Türk Konseyi
Dışişleri Bakanları Kurulu, Türk Konseyi Aksakallılar Kurulu ve Türk Konseyi Parlamentosu gibi kurumlar yer alacaktı.
Özellikle Kazak lider Nursultan
Nazarbayev ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün büyük katkısıyla somut hale gelen Konsey'in kuruluş anlaşmasına Türkiye ve Kazakistan'ın yanı sıra ev sahibi Azerbaycan ve Kırgızistan da imza koydu. Liderler, toplantıya
cumhurbaşkanı yardımcısı düzeyinde katılan Türkmenistan ve Nahçıvan'da hiç temsil edilmeyen Özbekistan'ı da ikna etmek üzere sözleştiler.
Nazarbayev, yaptığı konuşmada "Türklüğümüzü bütün dünyaya öğretelim." diyordu. Hadiseyi, Türk dünyasıyla ilgili 1990'lardan bu yana yaşanan en önemli gelişme olarak gören Gül ise şöyle diyordu: "Kendini Türk hisseden herkes gurur duymalıdır. Nahçıvan'dan Türkiye'ye büyük sevinçle döneceğim."
Türk dünyasındaki gelişmeleri sürekli yakından takip eden eski bakanlardan
Namık Kemal Zeybek, tarihî toplantının ardından kaleme aldığı yazıya "Türk Konseyi kutlu olsun" başlığını attı. Sovyetler'in dağılmasından bu yana gelişmeleri heyecanla takip eden isimlerden biri olan
Hasan Celal Güzel'e göre ise hadise "Türk dünyası için dönüm noktası" idi.
Toplantıya dair izlenimlerimi aktardığım yazının başlığı "Türk
açılımı!" başlığını taşıyordu. Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları'nın 9. zirvesinin,
hastaların
şifa için geldiği Duzdag Fizyoterapi Merkezi'nde yapılması, bana manidar gelmişti. Sanki hasta olduğunu kabul edip, çare aramaya başlayan hastalar gibi, liderler de aynı atadan gelmelerine rağmen ilişkilerinin bu kardeşliğin gerektirdiği düzeyde olmadığını fark etmiş ve bu derde derman bulmak için Nahçıvan'a gelmişlerdi.
Nahçıvan'da büyük umutlarla atılan imzaların üzerinden 7 ay geçti. Bu süre içinde Konsey'le ilgili en
küçük bir kıpırdanma olmadı. Kurumun sürekliliğini sağlayacak ve dışa karşı vizyonunu oluşturacak genel sekreterlik ve genel sekreterin kimliği hakkında çıt çıkmıyor. Çalışmaların ne aşamada olduğu, tıkandı ise neden tıkandığına dair bir bilgi olmadığı gibi, bu süre zarfında Türk dünyasının göbeğinde yaşanan en önemli krizde Türk Konseyi'nin varlığını hissettirecek bir ses çıkmadı. Geçenlerde ne olup bittiğini sorduğum bir
büyükelçi, anlaşmanın meclislerde beklediğini söylemekle yetindi.
Halbuki Nahçıvan'da ortaya konulan perspektife b
akılacak olursa, Türk Konseyi üyelerinden biri olan Kırgızistan'daki gelişmelerden kamuoyuna yansımadan haberdar olmalıydı. Tek damla kan dökülmeden, Türk dünyasının imajını zedeleyen yağma görüntüleri ekranlara yansımadan,
iç savaş ve bölünme senaryoları konuşulmaya başlamadan bir çözüm bulmak için devreye girmeliydi. Türk dünyasının akil adamları, kardeş Kırgızistan'da kalıcı istikrar için fikirler ortaya koymalı; devlet başkanları, aralarında istişare ederek ortak tutum belirlemeliydi. Sahi, Türk Konseyi nerede kaldı, bilen var mı?