EVVELA İsmail Cem’i rahmet ve özlemle anıyorum.
Türkiye ile
Yunanistan arasındaki dostluk
köprüsünü
Dışişleri Bakanı İsmail Cem’le mevkidaşı
Yorgo Papandreu inşa etmişti. Tabii kolay geçilir bir köprü değil. Ege ve
Kıbrıs sorunlarında iki
ülkenin de çatışan çıkarları var.
Ama ‘ortak çıkarlar’ı geliştirmenin daha akıllıca olacağını epeydir iki ülke de görüyor.
Bunu rahmetli Turgut
Özal Ocak 1988’de Davos’ta Andreas Papandreu ile gerçekleştirmek istemişti. Fakat Baba Papandreu ‘eski nesil’ bir politikacıydı; dünyadaki değişimi ve ortak çıkarların önemini kavrayamamıştı.
Çatışma noktalarına takılıp kalmıştı.
Oğlu
Yorgo Papandreu yeni nesil politikacı... Simitis’in Başbakanlığı döneminde İsmail Cem’le yakın
diyalog geliştirdi, AB sürecinde Türkiye’nin “
aday ülke” statüsü kazanmasını veto etmedi mesela...
İyilik meleği?!
Yorgo Papandreu bugün Yunan Başbakanı... CNN Türk’ün haberine göre, Papandreu Kıbrıs’ta Rum liderlerine diyor ki:
“Rum siyasetçiler Türkiye’nin değişimini idrak etmelidir. Türkiye’nin Kıbrıs’taki tavrının olumsuz olduğunu söyleyip cezalandırılmasını isteyenler hata yapıyor. Aksine, Türkiye’nin AB rotası
teşvik edilmelidir.
Yunanistan’ın çıkarı budur...”
Ve şu uyarıda bulunuyor:
“
Rumlar Kıbrıslı Türkleri küçümsemeye son vermelidir. Bir yandan çözüm ve birlikte yaşamak istiyoruz diyorsunuz, diğer yandan Türkler hakkında aşağılayıcı konuşuyorsunuz. Bu olmaz!”
Ve Papandreu hazirandaki Rum parlamento seçimlerinde
Hristofyas’ı destekliyor.
Hristofyas,
KKTC Cumhurbaşkanı
Talat’la görüşmeleri sürdüren ve dünyaca ‘ılımlı’ sayılan Rum lider...
Peki, Papandreu bir “iyilik meleği” mi?
Politikada öyle şey olmaz. Papandreu akıllı bir Yunan devlet adamı! Görüyor ki, çağımız dünyasında uzlaşmaz, sert politikalar değil, ‘çözüm’ yanlısı politikalar ülkeler için daha yararlı oluyor.
‘Uzlaşmazlık’ yükü!
Aynı gerçek KKTC ve Türkiye için de geçerli...
Politikada çatışma metotlarının geçerli olduğu dönemde Sayın
Denktaş’ın tarihi hizmetlerini kim inkâr edebilir?
Fakat zaman değişti. Eski Yunan Başbakanı Simitis’in anılarında “uzlaşmazlık ve çıkmazların sorumluluğunun, dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve Ankara’nın üzerine kalması” politikasını izlediklerini anlatır... Denktaş’ın
Aralık 2002’deki “hayır”ı da bunu hayli kolaylaştırmıştı.
Fakat KKTC Türklerinin referandumda “
evet” demesi, dönüm noktası oldu. Gerçi söz verilen
ambargo kalkmadı ama artık KKTC Cumhurbaşkanı, dünya cumhurbaşkanlarıyla, başbakanlarıyla, bakanlarıyla görüşen bir statüye yükseldi... Son krizi hariç, KKTC ekonomisi gelişti...
AİHM, KKTC’deki Taşınmaz Komisyonu’nu yasal
organ olarak tanıdı... “Doğrudan
Ticaret Tüzüğü” AB gündemine geliyor...
Bu
pazar KKTC’de
Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Adaylar
Mehmet Ali Talat ve Derviş Eroğlu’dur. Kararı Kıbrıs Türkleri verecek elbette.
Sandıktan “uzlaşmazlık” imajı çıkarsa KKTC’nin ve Türkiye’nin işi zorlaşacak, “müzakere” mesajı çıkarsa ikisinin de eli güçlenecektir.
Talat, zaten “müzakere” fikrinin dünyaca tanınan bir devlet adamıdır.
Derviş Eroğlu’nun aynı imajı geliştirmesi için “müzakere” vurgusunu çok daha kuvvetli yapmasına ihtiyaç gözüküyor.
Stratejik mesele “uzlaşmazlık yükü”nün Türk tarafına düşmemesine meydan vermemektir.