Dün sabahtan başlayan... Ve hepimizi Ankara’dan Washington’a koca bir beşikte sallayan haber trafiğinin bezdiren temposu yetmezmiş gibi...
Akşamüstüne doğru bu trafiğe bir de Ahmet Türk’e yapılan saldırı eklendi.
Belli ki, Ahmet Türk’ün burnunu kıran
saldırgan, aslında toplumsal depremin fitilini ateşlemek istemekte.
Tabii...
Olayın vukuu bulduğu ilin yerel yetkililerinin de bunu nasıl öngöremeyip, engelleyemedikleri de ayrı bir soru.
***
Türkiye’de statüko duvara dayandıkça tahammülsüzlüğü artıyor...
Çaresizlikten dolayı azgınlaşma eğilimi içine giriyor...
Ya da uysal bir
posta bürünerek...
“Statüko”nun biraz daha
oksijen çadırında yaşatılmasına yönelik ilginç öneriler getiriyor.
Bunun en esaslı örneği, bir büyük uzlaşmanın hayata geçmesine imkân verdiğini sanarak, alkışlamaya hazırlandığımız
CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal’dan geldi.
Baykal,
Anayasa değişim paketindeki yargı ile ilgili üç maddenin “askıya” alınarak
seçim sonrasına bır
akılmasını önerdi.
***
Bu önerinin ne anlama geldiğini, üniversitede kamu hukuku dersi veren ve aynı zamanda hâkimlik yapan Demokrat
Yargı Derneği’nin eşbaşkanı Orhan
Gazi Ertekin,
Taraf Gazetesi’nde Neşe Düzel’e anlatmaktaydı...
“
HSYK, yargıyı kolay yönetmek için bir tür mikro
milli güvenlik konseyi olarak kuruldu. Kusursuz uyumlu bir bütünlük, dar bir
heyet olarak tasarlandı. Bununla, 12
Eylül zihniyetinin yargı içinde derinleşmesi, örgütlenmesi, yaygınlaştırılması hedeflendi. Nitekim HSYK bunu kesinlikle sağladı. HSYK’nın bütün kararlarına yargı yolu kapalıdır. HSYK, sadece beş kişilik bir karar alma mekanizmasıdır. Bu kararların hiçbir ciddi ölçütü ve denetimi yoktur. HSYK görüşmeleri ve işlemleri gizlidir.
...HSYK tipik bir
12 Eylül ürünüdür.
CHP, Yarsav, barolar, HSYK’nın mevcut haliyle var olması gerektiğine dair bir siyasal akıl geliştirdiler.
Bu tutum onları lekeler. HSYK’yı savunanın kendisi de kirlenir.”
***
“Taslağın en olumlu yönü, HSYK’nın geleneksel güvenlik konseyi niteliğini azaltması oluyor.
Üye sayısı 21’e çıkacak.
Parlamento ve Adalet Bakanlığı’nın yanı sıra, ilk kez yerel hâkim ve savcılar, Batı’daki gibi kendi üyelerini seçecekler ve HSYK’da seslerini duyuracaklar.
Buna göre dört üyeyi Cumhurbaşkanı, on üyeyi hâkim ve savcılar, üç üyeyi
Yargıtay, bir üyeyi
Danıştay, bir üyeyi de Adalet Akademisi seçecek.
Bu değişikliğin sonucunda, yargıya ilk defa belli ölçüde
demokrasi gelecek. Bu anayasa değişikliğiyle, yüksek mahkemelerin
iktidar tekeli kırılacak.”
***
“Yerel yargıçlarda sürekli yukarıyı gözeten ve devleti koruyan ideolojik refleksler, korku ve kaygılar azalmaya başlayacak.
Yargı artık vatandaşı korumaktan korkmayacak. Çünkü yargının vatandaşı koruyabilmesi için bir ortam yaratılacak. Bugüne dek 16 anayasa değişikliği yapıldı. En önemli değişiklik bu!
İlk kez asker-
sivil bürokrasinin iktidarı alaşağı ediliyor. Tarihî bir değişiklik bu! HSYK’yla ilgili
düzenleme, bu anayasa değişikliğinin asla vazgeçilmemesi gereken parçasıdır. CHP ise vazgeçmeyi
teklif ediyor. Bu kurumları savunmaktan utanç duymak lazım.”
***
“Yargıtay ve Danıştay’a ciddi dönüşümler ve müdahaleler yapılmalı.
Bunlar sadece temyiz mahkemeleri olmalı. Bunlar bugün birçok kurumu kuruyor ve oluşturuyorlar. HSYK’ya, Yüksek Seçim Kurulu’na, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne,
Kamu İhale Kurumu’na, Rekabet Kurumu’na üye atıyorlar.
Dünyada hiçbir temyiz mahkemesi bu kadar geniş bir alana sahip değildir.”
***
“Türk yargısı kendisine kutsallık atfetmekte çok iştahlı ama yargıyla ilgili ciddi güvensizlik işaretleri var.
Üstelik ‘kutsallık’ da sadece bir ideoloji.
Yargının,
adaletin, hâkimlik mesleğinin kutsal olduğu söylenerek, yargıdaki konumlar ‘kutsallık’ ideolojisiyle dokunulmaz kılınmaya çalışıldı hep.
Oysa dünyada ve Türkiye’de yargı ve yargıçlar hiçbir zaman kutsal olmadılar ve olamazlar da.
Fakat şu var. Yargı ve yargıçlar bu ülkede hep dokunulmaz oldular.
Şu anda Yargıtay’da veya Danıştay’da eğer bir suç işlerseniz, bu suçun
yargılanma usulüne dair bir şey yoktur.
Birçok milletvekilinin yargılandığını görürsünüz ama yüksek yargıçların yargılandıklarını görmezsiniz bu ülkede.
Geçmişte bazı HSYK üyelerinin ciddi yolsuzluklara bulaştığı haberleri çıktı medyada ama hiçbir işlem yapılmadı. Asıl
dokunulmazlık Yargıtay ve Danıştay üyeleri için var Türkiye’de.”
***
Neşe Düzel’in röportajı bize Baykal’ın ne önerdiğini çok güzel özetliyor.
Baykal, en son önerisiyle, 12 Eylül rejiminin yargısal kurumlarının olduğu gibi korunmasını...
Değişim talebinin askıya alınmasını, statükonun, biraz daha oksijen verilerek yaşatılmasını istiyor.
Statüko, Kara
deniz’de saldırganlaşıp
burun kırarken, Ankara’da da uysal bir üslupla kendine yapay solunum yaptırmak istemekte...
Tam fotoğrafı görmek isterseniz, Neşe Düzel’in dünkü Taraf’ta
Demokrat Yargı Derneği’nin eşbaşkanı
Orhan Gazi Ertekin’le yaptığı röportajı bütünüyle okuyun...
Resmi çıplak görün.