En son gelişmeden başlayalım.
Hürriyet'in dünkü haberine göre, en kritik
belge,
Balyoz soruşturmasını yürüten savcılıkta bulunuyor. Belgenin altında Genel
kurmay Başkanı
Org.neral
İlker Başbuğ'un imzası var. Dönemin "
Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı" sıfatıyla Başbuğ, yapılan inceleme ve gelen bilgiler ışığında hazırladığı belgede; resmî seminerin özel bölümünde, Or
general Çetin Doğan'ın oturumu yönetirken, resmi ve yasal çerçevenin dışına çıktığına dair, ciddi çekince ve eleştirilerde bulunuyor.
Genelkurmay, dün öğle saatlerine doğru, "Söz konusu haber gerçeği yansıtmamaktadır." açıklamasını yaptı. Bu iş giderek sarpa sarıyor. Hürriyet, Genelkurmay'ın güvendiği bir
gazete. Daha geçen ay yayın yönetmeni Karargâh'ta ağırlandı. Kaldı ki, başka konularda epey sabıkası olsa da, böyle bir konuda, yalan yazacak bir gazete değil, Hürriyet... Bakalım, Hürriyet yayın yönetimi, haberlerinin arkasında nasıl duracak? Hürriyet gazetesi iki gündür, değişik bir şey yapıyor. Yoksa
Ertuğrul Özkök, gerçekten gitti mi? Doğan medyası, "böyle devam edemeyiz" mi diyor? Öyle ya,
Hürriyet Gazetesi ve
Doğan Grubu,
Ergenekon dava sürecinde, görülmemiş bir sulandırma, bulandırma ve karartma yayını yapıyor.
Balyoz
darbe planı davası, temelleri sarsan gelişmeleri tetikliyor. Genelkurmay, Hürriyet'i yalanlasa da, dönemin 1.
Ordu Komutanı Çetin Doğan ile dönemin
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök arasında başlayan
tartışma, gerçeği işaret ediyor.
Üç gün önce, tekrar tutuklanma kararı çıkan, apar topar GATA'ya yatan ve "Balyoz komutanı" diye belgelerde adı geçen e. Org. Çetin Doğan, medyaya bir
mektup gönderdi. Balyoz operasyonunda ortaya çıkan belgeleri, dönemin Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Hilmi Özkök'ün sızdırdığını iddia etti. Hürriyet, önceki gün Özkök'ün cevabî beyanatını yayınlandı.
Özkök özetle şunu söyledi: ''Bu konular hakkında gerçekleri açıklamak yerine, işin kolayına kaçıp olayı başkalarına
havale etme anlayışı var. Hepimiz, orduya
hizmet etmiş bir generalin bu hale düşmesine üzülüyoruz. Kendisine sorulan soruları yanıtlamak yerine, topu sağa sola atmaya çalışması çok üzücü. Daha önce Çetin Doğan Paşa televizyonda çıkıp, ses kaydıyla ilgili olarak '
evet bu konuşmayı ben yaptım' demedi mi? Böyle bir konuşmayı yapan insan, altındaki personelin bundan motive olarak olumsuz şeylere yol açabileceğini düşünmez mi?"
Bu ifadeler, Balyoz'un varlığını ilan eden ifadelerdir.
Şimdi durum hayatî bir noktaya geldi. Balyoz planında; "ezmeli, çökmeli,
İsrail gibi yapmalı" diyenlerin, adil bir yargılamadan geçmesi gerekiyor.
Hâlbuki ne görüyoruz?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut
Cengiz Engin, başlayan bir
gözaltı sürecine el koyuyor.
Savcıların görevlerini değiştiriyor. Ve bunu Star'da Şamil Tayyar'a izah ederken; "Gözaltına alınması istenen subayların 78'i
muvazzaf... Bunların 25'i
amiral ve general rütbesinde... Böyle bir yakalama ve gözaltı kararının yol açacağı sonuçların, iyi değerlendirilmesi gerekir." diyor.
Yani hukuk, emeklilere işliyor, görevdekilere işlemiyor. Yani gözleri bağlı
adalet, gözündeki bandı bir ara kaldırıp yargılayacaklarını görüyor ve ona göre muamele mi yapıyor? Pekiyi o zaman hukukun üstünlüğü ne oluyor? Bu ülkede bazıları hâlâ lâyüsel ise, hangi hukuktan, hangi yargı bağımsızlığından bahsediyoruz? Bir şey daha var. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, geçen ay Milliyet'ten Fikret Bila'ya verdiği beyanatta, asıl rahatsızlığın, görevdeki generallerle ilgili olduğunu ısrarla söylemişti.
Genelkurmay Başkanı'nın talimatıyla savcılarla oynanıyor, görüntüsü altındaki bir yargılama sürecinde, davaların savcı ve hâkimleri nasıl görev yapacak? Vesayet güçleri tarafından kuşatılmış bir yargıdan söz ediyoruz.
Adaleti değil,
vesayet rejimini
tercih eden zihniyet bitmeli artık.
Yargı da, asker de,
siyaset de ağır yara alıyor. Dananın kuyruğu kopuyor, anlayın artık...