İkinci
Terim döneminden beri değişen bir şey yok...
Galatasaray,
teknik adam ve
oyuncu seçiminde parlak isimler buluyor.
Ama onları yönetemiyor.
Ne
yerli, ne de
yabancı yıldızlarıyla huzurlu bir beraberlik oluşturabiliyor.
Evet, zaman zaman
şampiyonluklar kazandığına
tanık oluyoruz ama, bunlar tarihe geçecek rastlantıların da sonucu aynı zamanda.
2006’da örneğin...
Fenerbahçe’nin Denizli’de yaşadığı 16 dakika uzatmalı “azap gecesi”, Galatasaray’a Ali Sami Yen’de sihirli bir şampiyonluk olarak armağan edildi.
Ya da iki yıl önce Fenerbahçe kalecisi Volkan’ın önüne düşürdüğü topla buluşup kafayı vuran Nonda, düğünü başlatıverdi.
Futbolda bunlar olur...
Ama bir yandan da sistemi gözlemelisiniz...
Karl Heinz Felkamp,
Erik Gerets,
Skibbe...
Hepsi de gönderilip, yerlerine hiç akla gelmeyen “
vekil” hocalar atandı...
Cevat Hoca gibi,
Bülent Korkmaz gibi...
Galatasaray yönetimi, en pahalı oyuncaklar gibi en parlak, en başarılı kariyerleri ülkeye getiriyor, sonra da onlarla ilkesiz ve sistemsiz bir oyuna girişiyordu...
Son sözü söyleme hakkını kendinde saklı tutarak.
Futbolcu seçimlerinde de aynı irade hükmünü icra etti. Bir yandan
Adnan Sezgin, öte yandan
Haldun Üstünel, yaz aylarında coşku yaratan
transfer sihirbazlıklarına
imza attılar.
Ama her biriyle ilişkileri sıkıntılıydı. O yıldızları sorunlardan soyutlayıp gönüllerince yararlanamadılar... Felipe’den Lincoln’e, Lincoln’den Linderoth’a, onlardan Kewel,
Baros ve Elano’ya kadar...
Yerli yabancı oyuncularla kötü maceraları sürdü. Çoğunun kalbini kırdılar, düzgün ve dürüstçe vedalaşma kültürünü geliştiremediler...
Hagi’den Hakan Şükür’e, Hasan Şaş’tan Nonda’ya !
Bugüne dönersek...
Galatasaray, aynı sıkıntıları, tutarsızlıkları, çelişkileri ve yanlışları sürdürüyor.
Omurgasız ve ilkesiz “yaptım oldu” kültürü,
Rijkaard döneminde de hükmünü aynen icra ediyor.
Hollandalı Hoca’nın taktik uygulamaları elbette eleştirilebilir. Yaptığı yanlışlar ve doğrular ortada.
Ne var ki Galatasaray’ın çektiği sıkıntılarla yaşadığı hayal kırıklıklarını doğrudan Rijkaard’a bağlamak herhalde insafsızlık olur.
Transfer dönemlerinin prensi Haldun Üstünel’in Jo ve Dos Santos’un gelişinde hiç mi hatası yoktur ? Bu parlak isimleri kadroya katarken
sezon ortasında
takım kimyasının bozulabileceği hiç mi düşünülmemiştir ?
Çok derin biçimde düşünülmeliydi oysa!
Sivas’ta yaşanan gerçek, Arda’sız Galatasaray’ın onca pahalı transfere rağmen Galatasaray olmadığını ortaya koymuştur.
Rijkaard’ın bile hevesini soğutan, artık kayıtsız ve umursamaz bir sürece girmesine neden olan sorunlar, mutlaka yönetimden kaynaklanmaktadır.
Seçimden
mazbatayla çıkmak güzel... Ama bitime altı hafta kala lig
karnesi kötü!
Galatasaray yönetimi sınıfta kalmıştır.
Hatalarından
ders çıkararak yeni bir sezon planlamasına karar verirlerse, geleceği kurtarırlar...
Aksi halde...
Hep beraber toz
duman olurlar!
Acılı Baba’nın mutluluğu
Mehmet Ali
Aydınlar, bu ülkede hem iş hayatının, hem de
spor dünyasının en seçkin, en
temiz örneklerinden biridir.
Hangi alana el atıp adını yazdırsa, kaliteyi, asaleti, dürüstlüğü ve başarıyı görürsünüz orada...
Çok yazıldı, çizildi...
Fenerbahçe
Kadın Voleybol Takımı’nın İndesit
Avrupa Şampiyonlar Ligi finaline tek yenilgi almadan yükselmesi, ilk yenilgisini son maçta (finalde) alması ülkemizin alışık olmadığı tarihi bir başarıdır.
Hepsini can-ı yürekten kutlarım.
Ama o başarının hamurunu,
Mehmet Ali Aydınlar yoğurmuştur, tek başına...
Aziz Yıldırım’dan aldığı yetkiyle Fenerbahçe Acıbadem’i Avrupa
voleybolunun en seçkin markaları arasına kattı.
Bu başarıya saygı ve hayranlık duyuyorum.
Hatırlarsanız, yakın geçmişte, Kıbrıs’ta askerlik yapan
aslan gibi oğlu
Kerem’i bir
trafik kazasında kaybetti.
Evlat acısı unutulmaz... İçine gömdü kederini...
Hayata küsmedi, işinden uğraşından kopmadı.
Bir evlattan duyduğu acıyı voleybolcu meleklerle bastırdı...
Bu ülkenin her insanına soylu bir örnek verdi.
Sizi alkışlıyorum Mehmet Ali Bey...
İnanıyorum ki, Kerem Aydınlar da o sonsuzluk aleminde babasıyla gurur duyuyor, mutlulukla uyuyor!
Farkında mısınız?
Fenerbahçe, Ankara’da Gençlerbirliği’ne takıldığı zaman, “Paniğe gerek yok... Bu lig daha çok su kaldırır” diye yazmışım...
Arada bir de “Fenerbahçe’nin formülü yanlış” yazım var...
Bugün, Fenerbahçe şampiyonluk yarışında Bursaspor’un en yakın takipçisi...
Yanlış formüle gelince...
Fenerbahçe’nin Brezilyalı Latin kadro ağırlığının, bir aidiyet sorunu yaratacağını, gündelik başarılarla bu sorunun aşılamayacağını yazıyorum yıllardır.
Farkında mısınız ?
Geçen hafta güzel
futbol ve çifte golle Kayserispor’u yenen Fenerbahçe’de orta alan
Mehmet Topuz,
Selçuk, Emre ve Özer’le tamamen yerli oyunculardan kuruluydu...
Maçı maç haline getiren, futbolun hakkını veren, tempoyu ayarlayan, rakibe nefes aldırmayan dört adam.
Elbette yabancı karşıtı değilim. Benim üzerinde durduğum takım kimyasında denge ve aidiyet sorunu...
Bilinçli mi, rastlantı mı ? Bilemem...
Ama Fenerbahçe’nin formülü de düzeliyor, formatı da!