Anayasa değişikliği paketi' denilen, temelde bir hukuki proje; Ak Parti'nin demokrasinin yollarını genişletme yolunda attığı yeni bir adım... Ancak aynı zamanda bir siyasi proje bu... Tartışmada tarafları dinledikçe, paketi hazırlayan zekâya sessizce
şapka çıkartma ihtiyacı hissediyorum...
Önceki
akşam konu Taha Özhan'ın yönettiği 'Enine Boyuna' (TRT-1) programında masaya yatırıldı; ben de katılımcılarındandım programın;
İstanbul Barosu'nun eski başkanı Doç.
Yücel Sayman'ın anlattıkları, paketin o zamana kadar tam fark edemediğim bir özelliğini anlamamı sağladı: Anayasanın yeniden yazılan maddeleri arasında
CHP tarafından en çok
itiraz edilen üç madde var ya, değişiklik paketinin hukuki açıdan itiraza en az açık maddeleri onlar...
Eldeki metinle yeniden oluşturulacak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (
HSYK) şimdiki halinden hukuk devleti ilkesi açısından çok daha uygun olduğu kanaatinde
Yücel Sayman; parti
kapatma konusunda getirilen yeni mekanizma ise hem bizde başka alanlarda (sözgelimi avukatlarla ilgili şikâyetler söz konusu olduğunda) uygulanıyor, hem de
Venedik Komisyonu tarafından
tavsiye ediliyor. Paketin
Anayasa Mahkemesi için öngördüğü yapısal değişiklik de birçok başka ülkenin deneyimlerine uygun...
Yücel Bey, "Birileri paket için 'anayasayı ihlâl ediyor' iddiasında ya, kimse bu maddeleri tek tek ele alıp bir
hukukçu karşısında o tezi savunamaz" dedi.
Galiba zurnanın 'zırt' dediği yer de burası: Paketi hazırlayan Ak Parti'nin hukukçu milletvekilleri ve danıştıkları uzmanlar, değişime uğratmayı düşündükleri maddeleri seçer ve yeni metni kaleme alırken, muhalefetin konuya siyaseten nasıl yaklaşacağını düşünüp zeki bir tuzak kurmuş: "Bunlar anayasanın değiştirilemez maddelerinden olan 'hukuk devleti' ilkesini çiğnemek istiyorlar" demeye kalkışacak muhalefet sözcülerine, aklı başında hiçbir hukukçu
destek çıkamaz...
Dikkat edin, aklı başında hiçbir bilim insanı, muhalefetin karşı çıktığı üç maddeyi mercek altına alıp "İşte bu yüzden anayasaya aykırı" diyemiyor; bütün diyebildikleri "Bu üç madde geçerse yargı siyasallaşır" eleştirisinden ibaret...
CHP'nin kendi hukukçuları bile maddeleri tek tek ele alıp "İşte bu yüzden..." iddiasını yüksek perdeden ifade edemiyor. Deniz
Baykal da hukukçu, bu konu ne zaman açılsa, o da 'toptancı' bir yaklaşım sergiliyor, maddeleri
teker teker değerlendirmeye yanaşmıyor. İyi de, sonsuza kadar böyle gidemez ki; mutlaka iddiasını maddeleri ayrı ayrı ele alarak gerekçelendirmesi istenecektir...
Maddeleri teker teker mercek altına alıp değerlendirenler arasından yine de aynı iddiayı tekrarlamaya kalkan çıkarsa, kendisini rezil eder.
İki
profesör arasında cereyan eden '
parti kapatmayla ilgili değişiklik önerisinin
Venedik Komisyonu ilkeleri açısından durumu'
tartışmasına bu açıdan bakabiliriz.
Radikal yazarı Prof.
Haluk Şahin ile Anayasa hukukçusu Prof.
Ergun Özbudun arasındaki tartışma, aculluğun ne kadar zararlı sonuçlara yol açabileceğini göstermesi bakımından da önemli.
Taraf konuşmuştu Prof. Özbudun'la ve onun şu sözünü manşetine çekmişti: "Anayasa paketi toptan oylanır." Altbaşlık da şöyleydi: "Anayasa hukukçusu
Ergun Özbudun, 29 maddelik paketin referandumda tümden oylanmasının Venedik Kriterleri'ne aykırı olmadığını söyledi."
Haluk Şahin bu görüşe şöyle karşı çıkıyor yazısında: "Oysa Venedik Komisyonu kriterlerinde böyle bir şey var. Çok net ve açık olarak var. Ya koskoca anayasa profesörü ve Komisyon üyesi Özbudun bunu bilmiyor, ki ayıp; ya da açıp belgelere bakmaya üşeniyor, ki daha ayıp!"
Yazı bu üslupta devam ediyor ve bir yerde "İnsana bıkkınlık geliyor: Bilgisizlik, ilkesizlik, vicdansızlık, yüzsüzlük diz boyu" da diyor Haluk Şahin...
Hücum ettiği Prof. Ergun Özbudun dünyada da görüşleri merak edilen bir anayasa uzmanı; üstelik Venedik Komisyonu üyesi de... Dün, Haluk Şahin'e yine Taraf'tan verdiği cevabı okurken benim bile yüzüm kızardı.
Prof. Özbudun, Prof. Şahin'in iddiasını ispat için sarıldığı Venedik Komisyonu raporunun onun kastının tam tersi anlamda olduğunu belirttikten sonra şu satırları yazmak zorunda kalmış: "Herkes, hukukçu olmak veya hukuk bilmek mecburiyetinde değildir; bu, elbette ayıp da değildir. Ama isminin önünde Profesör sıfatı olan bir zatın, basit bir metni doğru dürüst anlayamaması ve bu nedenle bir meslekdaşının şahsına yakışıksız ifadelerde saldırması, gerçekten 'ayıp'tır."
Daha böyle çok tartışmalar yaşayacağız.
Dedim ya, eldeki metin, karşı çıkanlar için tam bir tuzak...