İtalyan savcı Felice Casson; "Gladio
örgütlenmesini araştırırken en büyük direnci bizzat yargıdan gördüm" dediğinde açıkçası bugünün Türkiye'sini
tarif ettiğini tahmin edememiştik.
Casson bu analizi yıllar önce yapmıştı. Fakat sadece son bir haftada yaşadıklarımız bile Casson'un meselenin 'bam teline' bastığını gösteriyor.
Hakim Oktay Kuban'ın
tahliye rekoru ve
İstanbul Başsavcısı Aykut
Cengiz Engin'in bir
Ergenekon tutuklusu ile
telefon görüşmeleri zaten tartışmalı olan 'yargı bağımsızlığı-tarafsızlığı' tartışmasına tüy dikmiş oldu.
Bırakın geçmiş yıllarda yaşadıklarımızı. Sadece son bir haftada şahit olduğumuz olaylardan sonra hangimiz yargı bağımsızlığı-tarafsızlığı konusunda iknayız?
İstanbul gibi bir ilin başsavcısı bir Ergenekon sanığı ile görüşüyor. Kendi deyimiyle de 'onun direktifleriyle
soruşturma yürütüyor.' Gerçi o Ergenekon sanığı bir başka
emniyet müdürüyle de koordineli soruşturma yürütüyordu. Hatta sorguya canlı bağlantı yapıp polis şefine taktik veriyordu. Ama en azından başsavcıya talimat vereceğini daha doğrusu başsavcının ondan talimat alacağını ummuyorduk.
Bu saatten sonra Başsavcı Engin'in tasarrufları 'acaba' dedirtmeyecek midir? Gerçi çok uzun olduğu için eleştirilen Ergenekon iddianamelerinin giriş bölümünde 'bu tip ilişki ağı' tarif ediliyordu. Fakat yine de o diyalogları dinlemiş olmak insanı yeterince endişelendiriyor.
Ya hakim Oktay Kuban? Kuban'ın 22 Mart'ta başlayan nöbetinden sonra
seri tahliyelerin başlayacağını Ankara'da sağır sultanlar bile duymuştu. Sonra da bütün bu duyulanlar gerçek oldu.
Hem de ibretlik gerekçelerle.
Başbakan'ın, Cumhurbaşkanı'nın hatta
Genelkurmay Başkanı'nın 'Karşılaştığımız en ciddi olay' dedikleri
Balyoz soruşturmasını sekteye uğratmak için açıktan
cinayet işlendi.
Dün
akşam da başka bir
mahkeme heyeti (Bu arada hatırlatalım Kuban tahliyelere tek başına karar verdi) salıverilen 19 isme tekrar tutuklama çıkardı. Peki, ne oldu şimdi?
Hükümetin yaptığı ve AB standartlarını uygulamaktan başka bir yenilik getirmeyen reform paketine 'yargı bağımsızlığı-tarafsızlığı adına' karşı çıkanlar ne diyecek bu duruma?
İnsan ister istemez merak ediyor. Haklarında hiçbir soruşturma ya da şikayet olmadığı halde 'usul hatası yaptıkları iddiası'yla
Erzurum savcılarını görevlerinden eden
HSYK, acaba hakim Kuban'ın dosyasını gündemine alacak mı?
Gerçi, hakim Kuban'ın tartışmalı yaz kararnamesinde HSYK tarafından özellikle İstanbul'a getirildiği iddiası hatırlanınca beklentinin de bir anlamı kalmıyor.
Ama biz yine de hukukun itibarı adına soralım; yargı bağımsızlığını AB standartlarında, seçimle gelmiş hakim ve savcıların da olduğu yeni HSYK mı tehdit ediyor yoksa yargılamalara doğrudan müdahale etmeyi kendine hak gören mevcut HSYK mı?
Veya bu olanlardan sonra İtalyan savcı Casson'a 'Yanılıyorsun' diyebilir miyiz?
Baykal'ın ıskası
CHP lideri
Deniz Baykal yıllardır
ihmal ettiği bir şeyi yaptı ve Sivas'ın ötesine geçti. Gerçi pek hoş karşılanmadı, Van'da taşlı yumurtalı saldırıya uğradı.
Bu olaydan sonra CHP yönetimi şapkayı önüne kor ve 'Bize bu tepki niye' diye düşünür demiştik. Fakat yanılmışız. Fatura
AK Parti'ye kesildi. Baykal'ın iddiasına göre saldırganlar
Hüseyin Çelik'in ekibi.
Son yıllarda defalarca Van'a gitmiş, örgüt yandaşlarının molotofkokteylileriyle ortalığı savaş alanına çevirmesine şahit olmuş birisi olarak Baykal'ın yine ıska geçtiğini söylemem şart oldu.
Öncelikle Baykal şanslı, çünkü Başbakan her gidişinde taşlı Molotoflu gösterilerle karşılanıyor. Hem de öyle böyle değil. Ayrıca Hüseyin Çelik ve ailesinin de örgüt yandaşlarınca nasıl
taciz edildiği, evinin saldırıya uğradığı herkesin malumu. Eğer Sayın Baykal daha sık bölgeye gitseydi bu tip protestoların ne anlama geldiğini kolaylıkla görebilirdi. Ya da bölgenin adım adım Ankara'dan koparıldığına şahit olabilirdi.
Fakat hem CHP hem de MHP bölgeden o kadar koptu ki sokağın nabzını tutmaktan çok uzaklar. İster örgüt tarafından organize edilsin ister kendiliğinden gelişmiş olsun protestoların bile siyasi rakiplerince üretildiğini düşünüyorlar.
Oysa örgüt yandaşları kendi kontrolünde tuttukları siyasi hareketin dışında hiç kimseyi bölgede görmek istemiyorlar. Başta AK Parti olmak üzere tüm partileri yıldırarak kendilerince steril bir coğrafya oluşturma derdindeler.
Sayın Baykal, en iyisi
komplo teorileri üretmek yerine sorunu doğru tespit edin ve bir dahaki Van ziyareti için yıllarca beklemeyin.