Hiç kimse açıkça ve alt alta sıralanmış halde ifade etmiş değil.
Ama söylenenleri, yazılanları ve satır aralarını topladığınızda ortaya şöyle bir
tasarım, niyet, umut,
hesap, ne derseniz deyin o çıkıyor:
"-Bu ana
yasa değişikliği Meclis'ten geçmemeli.
-Meclis'ten geçerse,
Anayasa Mahkemesi'ne gitmeli ve oradan dönmeli.
-
Anayasa Mahkemesi, değişikliğin iptali için öyle bir gerekçe yazmalı ki bu adeta
AK Parti'nin idam fermanı olmalı. Mesela, bu değişikliğin Anayasa'nın değiştirilmesi
teklif dahi edilemeyecek maddeleri ihlal niteliği taşıdığı, bu yüzden de bir anayasa suçu işlendiği notu düşülmeli.
-Mümkün olursa,
Anayasa değişikliğinin
halk oyuna gitmesi önlenmeli.
-Şayet halk oylamasına gidilse bile, ortaya hangi sonuç çıkarsa çıksın, Anayasa Mahkemesi,
iptal kararı vermekten kaçınmamalı.
-Ve bütün bunların sonunda,
Cumhuriyet Başsavcılığı AK Parti hakkında
kapatma davası açmalı..."
Baykal oradan gürlüyor:
-Uyarıyoruuuum!
-Masayı devirmeyiiin!
-Sonra ağlamayııın!
Allah'a
şükür, o cenahtan bir iki kişi, ortadaki garabeti anladı.
Şunlar yazılıp, söylenmeye başlandı:
-Yahu, şimdiden Anayasa Mahkemesi şöyle yapar, böyle eder diye yazmayın. Sanki siz söylemişsiniz de onlar yapmış gibi oluyor sonunda...
Mesela,
Ruhat Mengi, çok şaşırtıcı biçimde uyarmış
Kanadoğlu'nu:
"
Sabih Kanadoğlu sık sık 'Bu tasarı Anayasa Mahkemesi'nden
döner' diyerek
mahkemeyi haksız bir
baskı altına sokuyor. Kendisi eski
Yargıtay Başsavcısı, AYM'nin gelecekte vereceği (ya da vermeyeceği) bir karara neden bu kadar ısrarla karışıyor anlamak mümkün değil.
"Sırf onun müdahalesi ile mahkeme 'bağımsızlığını göstermek için farklı karar vermek' zorunda da kalabilir, yine birileri bu müdahaleyi fırsat bilerek (ve AB'ye, ABD'ye kadar uzanıp onların desteğini de alarak) AYM kararına 'önceden belliydi' diye, 'yargı ve laik Kemalistler hep beraber değişime karşı çıktılar' diye ve dahi 'zaten AKP'yi indirmek istiyorlar, işte
darbe, suikast vs de var' diye yine tüm malzemeyi çorba edip bumerang gibi haksız şekilde tüm kurumlara çakabilirler."
"...
Sabih Kanadoğlu'nun çıkışlarıyla Anayasa Mahkemesi kararları başka kurumlara, partilere, şahıslara mal edilebilir." (Ruhat Mengi,
Vatan, 31
Mart 2010)
Niye tedirgin Ruhat Mengi?
Anayasa Mahkemesi kararları, bir çevrenin çizgisiyle birebir örtüştüğü için...
Ve o bir çevre şimdi neredeyse Anayasa Mahkemesi'nin gelecekteki kararlarını okur ve hatta yazar hale geliyor göründüğü için...
Baykal'ın AYM'ye veya diğer
yüksek yargı organlarına sahip çıkması, bu kurumlarda bir tür
CHP ruhu bulunduğu izlenimi doğurduğu için...
Ve bu görüntünün, halkta yüksek yargı imajını sorgular kanaatler oluşturduğu için...
-İktidara mutlak olarak karşı bir AYM üye yapısı...
-Muhalefetle örtüşen bir AYM üye yapısı...
Bu görüntü eğer, halk zihnine yansıyan olgularla doğrulanıyorsa orada yüksek yargının sorgulanması kaçınılmazdır.
Şu yaşanan süreçte olan da maalesef budur.
-AYM olduğu gibi dursun ve gerektiğinde, özellikle CHP çizgisinde olmayan bazı siyasi partileri biçsin.
-AYM olduğu gibi dursun ve TBMM'de CHP'nin onaylamadığı yasa-anayasa değişikliklerini iptal etsin.
11 oyla parlamento üstünde görev yapan ve 6'ya 5 veya 7'ye 4 kararlarla, son sözü söyleyen ve onu, daha çok, asla halktan oy alarak
iktidar olamayan bir siyasi çizgi paralelinde söyleyen bir kurum olmak...
İşte burada yargı erki yıpranıyor.
Ve halk, yargı erki yıpranmasın diye, bu problemli yapının değişmesini istiyor.
Bunu kim istemiyor?
Bu kurumların yargı hüviyetini, kendi siyasi anlayışlarının garantörü olarak gören yapılar-kişiler istemiyor.
O yapılar maalesef kendilerini tam da sistemin kendisi, statükonun ana dokusu kabul ediyorlar.
Nereden baksanız sorun.
Ve
Türkiye, bu sorunları çözmek zorunda.
Er geç çözmek zorunda...
AK Parti rengi taşıyan bir yüksek yargı asla olmamalı.
Ama...
"CHP rengi taşıyan bir yüksek yargı..." İşte o da olmamalı.
Yargı yargı olmalı. Türkiye, yargıyı yargı yapacak olan adımı atmak zorunda...