2007’nin ilkbaharında Cumhurbaşkanı
seçimi yapılırken,
CHP lideri
Baykal Cumhurbaşkanlığı makamını ‘son
kale’ olarak nitelendirmişti. Bu
itiraf, Baykal’ın ve jakobenizmin bilinçaltının dışa vurmasıydı. Baykal haklıydı. Zira, yarım asırlık Darbe Dönemi’nde,
merhum Özal hariç, bütün cumhurbaşkanları bürokratik oligarşinin ve CHP jakobenizminin uydusu olmuş ve CHP’ye
hizmet etmişlerdi.
Başta İnönü’nün emrindeki
darbeci Gürsel olmak üzere, 12
Mart’ın hâmisi ve solcu, CHP’li
12 Mart Hükûmetleri’nin bânisi Sunay, asker cumhurbaşkanları serisinden Korutürk, hep CHP’nin yanında olmuş, CHP siyasetini ve
bürokrasisini desteklemişlerdir. Lâkin, daha da ilgi
çekici olan durum, 12
Eylül Darbecisi ve şimdilerde CHP tarafından düşman ilân edilen Evren’in, Cumhurbaşkanlığı döneminde CHP bürokrasisini desteklemiş bulunmasıdır. Gene, CHP’nin kırk yıllık hasımı olan Demirel’in, âhir ömründe
darbecilerin ve ulusalcı CHP jakobenizminin payandası hâline gelmesi ise, onun deyimiyle fevkalâde ibret verici bir durumdur.
Yargıdaki CHP kadrolaşması, 27
Mayıs’tan sonra başlamış ve günümüze kadar devam etmiştir. Bu kadrolaşma özellikle son yirmi yılda hızlanmış; 1990’lı yılların başındaki
koalisyon hükûmetlerinde, Demirel’in ve Çiller’in başbakanlığı zamanında CHP’li
adalet bakanları
Oktay ve Moğultay, yargıda CHP’li ve mezhepçi bir kadrolaşma gerçekleştirmişlerdir (Moğultay, bunu bir kurultay konuşmasında açıkça itiraf etmiştir).
Lâkin, özellikle yüksek yargıdaki en yoğun ve partizan CHP kadrolaşması, CHP’nin ‘
Çankaya İlçe Başkanı’ gibi çalışan önceki Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer tarafından sahneye konulmuştur. Sezer, yüksek yargıda ve
HSYK’daki atamaları, tamamen ideolojik ve partizanca önyargılarla CHP’ye yakın kişilerden seçerek yapmış; hattâ bu arada hızını alamayıp,
Barolar Birliği Başkanı ve CHP üyesi Candemir
Özok’u da
Anayasa Mahkemesi üyeliğine atamıştır (Ancak Özok, dürüst davranarak
istifa etmiştir).
***
CHP, kuruluşundan beri millet iradesine hiç önem vermemiş ve varlığını seçim sandıklarına değil, oligarşik tahakküme bağlamıştır.
CHP’nin oligarşik despotizmini devam ettirebilmesi için üç temel hegemonya unsurunu elinde
tutması gerekmiştir. Şöyle ki;
1. Bürokratik Hegemonya: CHP, yıllarca bürokrasiye hâkim olmuş ve bürokrasinin gücünden faydalanmıştır. Devletin valilerini ‘il başkanı’ olarak kullanan Şeflik Dönemi CHP’si ile bugünkü CHP’nin arasında zihniyet bakımından pek fazla fark yoktur. 1950’de
iktidara gelen DP, Celâl Bayar’ın ünlü ‘Devr-i sâbık yaratmayacağız’ sözüyle CHP bürokrasisine ilişmemiş ve rahmetli Menderes’in ‘İktidar olduk ama muktedir olamadık’ şikâyetine yol açmıştır.
Özal’ın ANAP’ının 1983 sonunda iktidara gelmesiyle, CHP’nin bürokrasideki 60 yıllık hegemonyası sona ermiş; kaliteli, çalışkan, değişimci ve heyecanlı bir bürokrasi kadrosu kurulmuştur. Bu, CHP’nin oligarşik tahakkümünün ilk yara alışıdır.
2. Militarist Hegemonya:
27 Mayıs 1960 Darbesi, tamamen CHP’nin eseridir. Üç defa üst üste seçim mağlubiyeti alan CHP, demokratik yoldan millet iradesiyle iktidar olamayınca, askeri provoke edip darbeyi hazırlamıştır. Halkımız, yarım asır önce teşhisini koyarak ‘CHP +
Ordu = İktidar’ formülünü dile getirmiştir. Ne yazık ki bu formül her darbede geçerli olmuş; ya 27 Mayıs’taki gibi bizzat CHP güdümünde işletilmiş; ya da
12 Mart,
12 Eylül, 28
Şubat darbelerinde olduğu gibi, CHP’lilerin geniş çapta tesiri görülmüş ve CHP kadroları bu darbelerde etkili olmuştur.
Son olarak, 27
Nisan 2007 Muhtırası’nın ardında CHP’nin ve Baykal’ın tahrikleri yatmaktadır. Ancak,
27 Nisan Muhtırası’na aynı sertlikle
cevap vererek karşı koyan Erdoğan Hükûmeti, bürokratik hegemonyadan sonra, CHP’nin ‘militarist hegemonyası’nın da sonunu getirmiştir.
Özellikle 2008’den itibaren başlayan ‘
Ergenekon Soruşturması’ ve her geçen gün Silâhlı Kuvvetler’de ortaya çıkan darbeci odaklarla ilgili belgeler, CHP lideri ne kadar avukatlığını yaparsa yapsın, artık militarist hegemonyasının ve istismarının sona erdiğini ortaya koymaktadır.
3. Jüristokratik Hegemonya: CHP’nin ‘son kalesi’, artık ‘jüristokratik hegemonya’dır. CHP bu hegemonyasını, daha önce izah ettiğimiz gibi, özellikle Sezer’in atamalarıyla siyasallaştırılmış yüksek yargıda inatla devam ettirmeye çalışmakta ve bu yüzden ‘Anayasa
Reform Paketi’ne, ‘Yargı Reformu’na ve yargı bağımsızlığına dayanan demokratik bir yargı sistemine karşı çıkmaktadır.
Türkiye’de, CHP’nin ulusalcı jakoben zihniyeti, CHP’ye gayrimeşru ve antidemokratik bir güç sağlamaktadır. Jüristokratik hegemonyanın ‘saadet zinciri’ne benzeyen kapalı devre çıkar ilişkilerine göre, önce
Yargıtay ve
Danıştay, HSYK üyelerinin seçiminde etkili olmakta; daha sonra da HSYK üyeleri Yargıtay ve Danıştay üyelerini seçmektedir.
İşte, bu ‘Anayasa Reformu Paketi’, CHP jakobenizminin saadet zincirini kıracak ve CHP’nin jüristokratik hegemonyasına son verecektir.
Yarın bu konuya devam edeceğiz.