Havacı
emekli Tümgeneral Yaşar Demirbulak aradı. Salı
akşamları katıldığım Bugün TV’deki
Temsilciler Meclisi Programı’nda söylediklerimle ilgili birkaç notu olduğunu anlattı.
Lafa girerken, “
yandaş” demeyi
ihmal etmedi. “Bakın
Genelkurmay Başkanı da
Ruhat Mengi’ye konuşmuş, herkesin bir yandaşı var” diyerek takıldım, Paşa, “Haklısın, herkesin bir yandaşı var” diyerek durumu eşitledi.
Madem yandaşız, o halde niye aradı? “Konuşmalarınızı dinliyorum, yazılarınızı sürekli okuyorum, sizde biraz insaf var. Mantığınız da kuvvetli” dedi.
Eyvallah!
Dedi ki:
Saldıray Berk ve
Dursun Çiçek gibi komutanları
görevden alma yetkisi
Milli Savunma Bakanı’nın yetkisindedir, neden
Genelkurmay Başkanı’na yükleniyorsunuz?
Dedim: Haklısın, bakanı yetkisini kullanmadığı için eleştirdim.
Dedi ki:
Kamyonla (
bomba yüklü) ilgili savcı gece yarısı
takipsizlik verdiği halde ertesi sabah Cumhurbaşkanı, “konu yargıya intikal etti” diyerek TSK’ne sahip çıkmadı.
Dedim: Kamyonu gece yarısı bıraktılar ama takipsizlik kararı Cumhurbaşkanı’nın açıklamasından sonra verildi.
Dedi ki: Bombaların
fünyesi gövdesinden ayrılarak ayrı araçlarda taşınır, neden kamyon üzerinden TSK’ne karşı karalama kampanyası yapıldı?
Dedim: Fünye bombaların gövdesinden ayrılmış değildi.
Dedi ki: Bu hükümet hilafeti getirecek.
Dedim: Mümkün değil, AB’ne girmeyi hedefleyen hükümetin böyle bir niyeti olabilir mi?
Dedi ki:
Türkiye bir iç harbin içindedir.
Dedim: Görüş ayrılıkları var ama geleceğe dair umutluyum.
Ve sohbet bu minvalde sürüp gitti. Ters düştüğümüz noktalar çoktu. Fakat, Ramiz Paşa gibi değildi, nezaket sahibiydi.
Sohbetin sonuna doğru, ilginç bir anekdot aktardı: “Bir gün aşağıdan zil çaldı, eşim ‘kim o’ diye sordu, ‘emniyetten’ dediler. Eşim dondu kaldı, ‘Yaşar seni götürmeye mi geldiler’ demesin mi? Zorla sakinleştirdim, sonra kumandadan kapıyı açtık, bu arada
apartman boşluğuna çıkıp merdivenlerden gelenlere baktık, iki polis yukarı çıkıyordu.”
Sonra?
Meğer, eşine ait bir yazlıkla ilgili tapu davası varmış, polisler
mahkeme tebligatını iletip o davayla ilgili ifadesine başvurmak üzere gelmişler. Tabi o birkaç dakika içinde hayatları film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmiş.
Paşa, şöyle devam etti: “Alıp götürmediler ama sürekli takıldığım
Ankara Briç Kulübü’nde bana ‘Çakma Paşa’ diyorlar. ‘Çakma olmasaydın içeride olurdun’ diyorlar.”
Bir gün müsait olduğunda çaya davet ettim, bu sefer, “Gelmeyim ben sizin oraya, ben 12
Eylül generaliyim, tutuklamaya kalkarlar sonra?” diye espri yaptı. “Merak etmeyin
paşam, anayasadaki değişikliğin laftan öte anlamı yok, zaman aşımından kurtarırsınız” diyerek yüreğine su serptim.
Aslında hem ağlanacak hem gülünecek mesajlar var. Bugüne nasıl gelindiğini düne bakarak harmanlayıp geleceğe ışık tutabiliriz, ama “Hilafeti getirecekler” veya “TSK’ni yok etmek istiyorlar” ruh hali içinde gerçeğe ulaşamayız.
Demek ki oluyormuş
Hakim ve
Savcılar Yüksek Kurulu, dün, ünvan kararnamesini görüşmek üzere toplandı.
HSYK üyesi Ali
Suat Ertosun mevzuata aykırı şekilde verdiği iki önergeyle boş bulunan 10-12 yerdeki başsavcılık ve mahkeme
heyeti başkanlıklarına atama yapılmasını istedi.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in katılmadığı toplantıda
Müsteşar Ahmet
Kahraman usule aykırı bu işleme tepki göstererek salondan ayrıldı.
Erzurum’daki özel yetkili 5 savcı görevden alınırken toplantıya katılarak karara meşruiyet kazandıran Müsteşar Kahraman’ın bu kez toplantı dışında kalmayı
tercih etmesi, doğru ve yerinde bir karardı. Demek ki, istenince oluyormuş.
Sürpriz
tahliye olabilir mi?
Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 2009 yılı yaz kararnamesiyle Diyarbakır’dan İstanbul’a atamasını yaptığı Hakim
Oktay Kuban, biliyorsunuz, özel yetkili 12. Ağır
Ceza Mahkemesi üyesi...
En önemli ilk icraatı,
Albay Dursun Çiçek hakkında verdiği tahliye kararıydı. Sonraki icraatı ise
Kafes Eylem Planı’na muhalefet şerhi koymak oldu.
Kuban, şimdi
nöbetçi hakim. 22 Mart’ta başlayan nöbet, 29 Mart’ta doluyor. Merak ediyorum, bu arada
sürpriz tahliye kararları çıkabilir mi?
Yalçınkaya neden susuyor?
Yargıtay binasında yer alan Siyasi Partiler Bölümü’nden şimdi
Ergenekon sanığı olan
Erzincan eski Başsavcısı
İlhan Cihaner’e dinlendiğine ilişkin mahkeme kararının fakslandığı yolundaki Vakit Gazetesi’nde çıkan haber, ortada kaldı.
Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı
Abdurrahman Yalçınkaya’nın bu konuda nasıl yol izlediğini bilmiyoruz. Özellikle
kapatma davalarında izlediği yönteme ilişkin ağır eleştiriler yöneltsem de kişisel olarak, başsavcının böyle bir faksı çektiğine inanmıyorum.
Ancak, başsavcının hem kendini hem kurumunu töhmet altında bırakan bu duruma açıklık getirmesinin görevi olduğunu kanaatindeyim.
Gizli mahkeme kararını kim faksladı?
3 milyar dolarlık oyun
Dün bir haber okudum Akşam Gazetesi’nde. TSK’nın taarruz helikopteri ihtiyacını karşılamak üzere İtalyan Agusta Westland firmasından alınan T129 P1 protip helikopterin
test uçuşunda yere çakıldığı belirtiliyordu.
Aynı haberde bir de şöyle ifade var: “Geçtiğimiz yıl Milli
Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün başkanlığındaki heyet helikopterin gösteri uçuşuna katılmış ve tam not vermiş.”
Oldum olası
ihale haberi yazmaktan hep nefret etmişimdir. Milyar dolarların konuşulduğu ihalelerde her türlü alavere dalavere olur. O nedenle, her iddiaya hep şüpheyle yaklaşmışımdır.
Bu projenin “
yerli” olması, üretici firmanın lisansı da dahil olmak üzere helikopterin tüm
teknik özelliklerini Türkiye’ye vermeyi taahhüt etmesi heyecan uyandırıcıydı. Üstelik, bu projeye Amerikalıların karşı olduğu biliniyordu.
Yoksa o helikopter çok önceden çakmış mıydı?