Genelkurmay Başkanı
Org. Başbuğ, uzun süre suratı asık, canı sıkkın bekledikten sonra müthiş bir medya atağına girişti. Tirajı büyük gazetelerin genel yayın yönetmenlerini karargâhta ağırlamalar,
terör konferansı vesilesiyle düzenlenen kokteylde basın-yayın mensuplarına sempatik görüntüler vermeler...
Yıllardır yazıyoruz; demokratik rejimlerde genelkurmay başkanları,
kuvvet komutanları, asker yöneticiler, politikacılar gibi basın toplantıları yapmaz, beyanat vermez, açıklama yayınlamaz diyoruz ama kim dinleye, kim anlaya... Bu ülkede hâlâ devlet ve
toplum, ‘
sivil’ ve ‘asker’ diye ikiye ayrılmış durumda. Herbiri kendi içinde başına buyruk ve âdeta bağımsız...
Aslında biz, Org. Başbuğ’un, geçmişte ve bugün TSK içindeki antidemokratik ve
darbeci odaklar dolayısıyla maruz kaldığı sıkıntıdan dolayı üzülüyoruz. Sanki yarım asırlık ‘darbe dönemi’nin kabağı Org. Başbuğ’un başında patlamış gibi görünüyor. Ortaya çıkarılan darbe hazırlıklarının ve teşebbüslerinin onu nasıl müşkül durumda bıraktığını; özellikle artık doğruluğu anlaşılan Alb. Çiçek’in ‘
İrticayla Mücadele Eylem Plânı’nın kendi döneminde hazırlandığının ortaya çıkmasının sorumluluğunu ve yükünü nasıl arttırdığını görüyoruz. Bir tarafta, TSK’nın zedelenen itibarının üzüntüsü, diğer tarafta, sayılarının bir hayli fazla olduğu TSK içinde yapılan fişlemelerden anlaşılan darbe eğilimli personelin baskısı, Org. Başbuğ’un son dönemde üzülmesine sebep olmuştur.
Zaman zaman çelişkili beyanlarda bulunan ve bir ara ‘sabrımız taşarsa’ lâfını diline dolayan
Genelkurmay Başkanı’nın, buna rağmen sık sık ‘hukuka ve
demokrasiye bağlılığını ifade etmesi; daha da önemlisi, bugüne kadar genel hatlarıyla bu sözünün dışına çıkmayışı, onu, bu zor geçiş döneminin olumlu aktörlerinden biri hâline getirmiştir.
Org. Başbuğ’un gülen yüzünden, sıkıntılarını atmış görüntüsünden memnuniyet duyduk. Yaptığı açıklamalardan bir kısmını tatminkâr bulmamakla beraber, meşruiyet çizgisinde kalmaya çalışmasından da memnun olduk.
Lâkin Org. Başbuğ’un, -bir de müstakbel Genelkurmay Başkanı’na teyit ettirerek- 1 numaralı
sanık olarak 10 yıl ağır hapisle yargılanan ve yargının çağrısına karşı çıkan 3.
Ordu Komutanı’nı savunmasını doğru bulmuyoruz. Bu tutum, açıkça Anayasa’nın 138. maddesine ve TCK’nın 288. maddesine aykırıdır. Diğer taraftan, Alb. Çiçek’in hâlâ görevinin başında tutulması da hatâdır. Bomba kamyonuna gelince, polise ve jandarmaya haber vermeden kamyonun ortalıkta dolaştırılmasının âlemi var mıdır?...
Hep yazıyoruz ya, bunlar yaklaşmakta olan ‘tam demokratik rejim’in işaretleridir. Org. Başbuğ’un ve kendisinden sonra Genelkurmay Başkanı olacak Org. Koşaner’in, rejimin yerine oturması için, tıpkı Org. Özkök gibi, tarihî bir görev ifa edeceğini düşünüyoruz.
***
Bu hafta bizi en çok sevindiren olay ise,
CHP lideri Deniz
Baykal’ın, asker-
siyaset ilişkileri konusundaki beyanlarıdır. Baykal’ın, özellikle Salı günkü Grup Konuşması’nda söylediklerini, demokrasi adına sevinerek karşılıyoruz.
Baykal, 27 Mayıs’tan bu yana, kaderini askerî müdahalelere ve darbelere bağlamış bir siyasî partinin lideridir. Kendisi de, ne yazık ki 28 Şubat’tan beri
darbeci odaklarla yakın münasebet içinde olmuş; özellikle 27
Nisan Muhtırası sırasında kışkırtıcı bir rol oynamıştır. Bu arada, Ergenekoncuların ve darbecilerin avukatlığını yapmaktan geri durmamıştır.
Bu sebeple, Baykal’ın askerî müdahalelere karşı olan sözlerini memnuniyetle kabul ediyoruz. Baykal’ın, duymayı özlediğimiz şu sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum: “Bizim askere saygımız vardır ama biz diyoruz ki herkes kendi işini yapacaktır.
Asker askerliğini, siyasetçi siyasetini yapacaktır.”
Temenni edelim ki Baykal’ın bu sözleri ve tutumu geçici olmasın... Zira, Ana Muhalefet Partisi’nin, askerin siyasete müdahalesine karşı çıkan özlediğimiz tutumu, TSK’nın
demokratikleşme eğilimiyle birleşirse, ‘tam demokrasi’nin yolu açılabilecektir.