Usta satıcılar kendilerini "Ben kutuplarda
buzdolabı sattım" ya da "Arap çöllerinde kum satıyorum" diyerek pazarlarlar.
Bunun gibi yapay güneş yanığı ile esmerleşmeyi sağlayan "Solaryum"u
siyah derililerin semti Harlem'de açan
girişimci de böyle iddialı bir kişidir.
Siyasette "Liberal
demokrasi"yi
Türkiye'de anlatıp benimsetmeye çalışmak da acaba bu çeşit bir girişim midir?
Bireyi devletle eşit gören, hukukun devletin de üzerinde olduğunu kabul eden, farklılıkların birlikte ve barış içinde var olmalarını temel ilke biçiminde benimseyen bir siyasal bakış açısı ile toplumumuzun genlerindeki siyasal bilgiler sürekli çelişmekte.
Biz "Kuvvetler ayrılığı" ilkesinden söz edilince bu kuvvetlerin dengeli eşitliğini gözetmek yerine, bu kuvvetlerden birini diğerlerine karşı tutmayı anlıyoruz.
Üstelik bu "Kuvvetler" arasına anayasal rejimimiz "Silahlı Kuvvetler"i de yerleştirmiş.
Milli
Güvenlik Kurulu'nda seçilmişler ve
sivil bürokratlar bir tarafta, silahlı kuvvetler mensupları karşı tarafta oturuyorlar.
Yüksek Askeri Şûra'da
Başbakan ile
Genelkurmay Başkanı eşit konumda yan yana oturuyorlar.
Ankara söyleminde
Genelkurmay Başkanı Başbakan'a "Sorumlu",
Milli Savunma Bakanı da Başbakan'a bağlı değil mi?
Serbest
rekabet hayali
Bütün bunlar gibi liberal demokrasinin temel öğelerinden olan "Serbest rekabet" de, pek kabul edebildiğimiz bir şey değil.
Ticaret ve sanayide "Devletçilik" var oldukça zaten serbest rekabetten bahsedilemez.
Bunu yakın tarihte batan ve
TMSF yönetimine geçen bankalar vesilesiyle yakından gördük. Batmış, boşaltılmış, zararları sermayelerini sıfırlamış özel bankalara TMSF el koydu. Bunların sahiplerinin de tüm hayatlarına el konuldu.
Ama zarar eden ve sermayeleri erimiş
kamu bankaları için "Görev zararı" formülü
icat edildi. Bunların zararlarını kamu üstlendi, bunlara Hazine'den yeni fonlar aktarıldı.
Siyasette hizmete dönük rekabet ise zaten hiç devreye girmedi.
Bu alanda serbest rekabet değil "Mobbing" uygulaması geçerli.
Siyasi yelpazenin farklı yerlerinde olmaları gereken partiler arasındaki temel fark,
iktidarda bulunmaları veya bulunmamaları değil mi?
Mobbing örnekleri
Eğer bir parti muhalefetteyse onun liderine düşen görev iktidardaki partinin liderinin yaptığı ve söylediği her şeye "
Hayır" demektir.
Hiçbir muhalefet lideri kendileri iktidar olursa mesela koruculuk sistemi kalacak mı yoksa kaldırılacak mı konusuna açıklık getirmez.
Ya da iktidarda olsalardı IMF ile
anlaşma imzalarlar mıydı, bilinmez.
İktidarda olsalardı ve şimdiki gibi
darbe planları açığa çıksaydı, sanki bunları planlayan subayları ödüllendirirlerdi izlenimi veren açıklamalar yaparlar.
Acaba iktidar projelerinde 3'üncü Boğaz ve
Çanakkale köprüleri var mıdır?
Türk lirasının aşırı değerli olduğu iddiaları karşısında ne düşünmektedirler?
Bunlar bilinmez de konuşulmaz da.
Rakibi sadece yıpratmak, yani "Mobbing" bu tür siyasette "Rekabet" anlamına gelir.
Kısacası "Liberal demokrasi" genlerimizdeki bilgilere ve ezberlerimize uymuyor.
Muhafazakâr AK Parti'ye karşı önyargılı çizgide yayınlar yapan bir gazetenin yöneticisinin de her olup bitenden liberalleri sorumlu tuttuğunu yakınları anlattı.
İşin garibi onu da şimdi Ahmet Kaya'nın ölümünden, Hrant Dink'in öldürülmesinden ve Orhan Pamuk'un tehditler almasından sorumlu tutanlar çoğalmaya başladı.