Diyanet İşleri Başkanı beş yılda bir seçilecek ve en fazla iki dönem görev yapabilecekmiş... Cumhurbaşkanı gibi...
Bunun bir de "Din İşleri Yüksek Kurulu" var, onlar da on altı kişi olacaklarmış...
Birtakım genel müdürlükleri de var, din hizmetleri, hac ve
umre hizmetleri, dini yayınlar, dış ilişkiler, insan kaynakları falan.
Mushaf inceleme ve kıraat kurulu da var.
"Hiyerarşik" yapıda memur kadroları da var, vaiz, uzman vaiz, başvaiz...
Kuran öğretici, uzman öğretici, başöğretici...
Müezzin, kayyım, başmüezzin... (Bilal-ül Habeşi sağ olsaydı hangisine girerdi acaba?)
Bu bir tasarı. Bu tablo "köklü değişiklik" olarak kabul ediliyormuş.
Niçin hiçkimsede "heyecan" uyandırmıyor? Niçin birkaç gazetenin sayfa dibinde iki sütun yer bulabiliyor?
Çünkü başkan da, bütün kadrosu da alt tarafı
devlet memuru.
"
Tapu-kadastroda" yapılacak reformlar bile daha ilginç.
Diyanet İşleri Başkanı beş yıllığına değil de sekiz yıllığına seçilse ne olacak, müezzinle kayyım arasına "muvakkit kadrosu" koysanız ne farkedecek?
Diyanet İşleri Başkanı Kızılçakçaklı Ahmet Hoca olsa ne olur, Çemişkezekli Mehmet Hoca olsa ne yazar, yerine Oflu
Temel Hoca gelse ne değişir?
Çünkü
sistem belli, barem bellidir, Diyanet İşleri Başkanı'na çizilmiş olan çerçeve de bellidir, ne yapıp ne yapamayacağı da bellidir.
"Modernize" edersiniz, örneğin Faize-Sevim'e ya da Zuhal Yorgancıoğlu'na "şık cüppe" diktirirsiniz,
Osmanlı motifleri falan... (Yeni dönemde
Yıldırım Mayruk "kreasyonlarını" da görelim!)
Böylece Papa ya da Patrik'le yanyana geldiğinde onların gösterişli giysilerinin yanında bizimki "kelek kalmamış" olur, o kadar.
Diyanet İşleri Başkanı,
İslam cemaatinin içinden "temayüz etmiş", onun tarafından "seçilmiş" bir muhterem midir?
Hayır.
"Devletin, din işlerini tedvire memur" ettiği bir bürokrattır, o kadar. Emekli olunca gideceği yer de bellidir: Bir gazetede "din ve ahlak sohbetleri" köşesi...
Üstelik, devletin ordu işlerini tedvire memur ettiği en yüksek bürokrat siyasete karışır, o karışamaz!
Diyanet İşleri Başkanı
seçimi kamuoyunda günlerce konuşuluyor, tartışılıyor, cemaat harıl harıl camilerde kurulan oy sandıklarına koşuyor, şu hocayı değil de bu hocayı
tercih ediyor mu?
Çeşitli İslam yorumlarının bu seçim sürecinde ortaya değişik programlar koymaları, çekişmeleri,
propaganda yapmaları mümkün mü? Örneğin bendeniz ortaya, "Muhyiddin-i Arabi Hazretleri" çizgisini savunacak "mutasavvıf" bir
aday ismi atabilir miyim, kendi inancım doğrultusunda?
Bir başkan seçimi, Papalık makamına şu "tutucu" ya da bu "ilerici" kardinalin gelmesi kadar meşgul ediyor mu müminlerin zihinlerini?
"
Sünni dünyası" günlerce bu meseleye kafa yoruyor, örneğin Arap ülkelerinde seçimi beğenenler, onaylayanlar, kızanlar, karşı çıkanlar falan gözleniyor mu?
Şu ya da bu hocanın göreve gelmesiyle İslam dünyasında önemli ya da önemsiz bir gelişme olması ihtimali var mı?
Bana,
Atatürk ya da
İnönü devirlerinden üç başkanın adını sayabilir misiniz?
Bu,
laiklik mi?
Bu, laiklik olduğu öne sürülmüş ve kabul ettirilmiş bir komiklik.