Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül ve bir
uçak dolusu
işadamı ile
Afrika'ya doğru yola çıktığımızda
Türkiye, Başbuğ'un açıklamalarını konuşuyordu.
Kongo-
Kamerun
'Az konuşacağım' diyerek göreve başlayan ve biraz da şartlar gereği sayısını bilmediğimiz kadar
röportaj veren,
basın açıklaması yapan
Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ iki gazeteye üst üste demeçler verdi.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki kısıtlı internet imkânları sebebiyle zar zor takip ettiğimiz açıklamaların bütününe baktığınızda TSK'nın demokrasiyi içselleştirmesi bakımından alacağı çok yolun olduğunu söylemek mümkün.
Dünyanın öbür yarım küresinde olsak da iç politikaya dair sorularımız oldu Cumhurbaşkanı Gül'e. O ise ısrarla Afrika açılımını anlatmak istedi. Balyoz'la ilgili ise kısa ve net konuştu: "Her kurum kendi içinde yanlış yapanı ayıracak. Alacak kenara koyacak. O kadar!" Başka söze hacet var mı?
Cumhurbaşkanı Gül daha önce de yaptığı gibi yanına işadamlarını alıp yeni pazarlara, yeni dünyalara açıldı. İlk
hedef Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ydi.
İnsanın 'orası da neresi' diyesi geliyor. Biz özel uçakla bile 8 saatte geldik. Ama geldik gördük ki
Anadolu insanı çoktan buraya gelmiş. Hatta
yurt edinmiş.
Peki burada ne işimiz var? Aslında bu sorunun şöyle olması lazımdı: Bugüne kadar neredeydik?
Çünkü Kinşasa Havalimanı'na indiğimizde gördük ki o bakımsız havalimanında çok sayıda özel iş jeti var. Dünyanın ilgisi büyük buraya. Nedeni de çok açık. Çünkü bu
ülke Afrika'nın en zengin değerli taş rezervlerine sahip. Altın,
gümüş başta olmak üzere cep telefonu teknolojisinin olmazsa olmazı 'coltan' bu ülkeden çıkıyor.
Ülkeye ayak bastığınız anda sefalet görüyorsunuz. Neredeyse hiçbir altyapı hizmeti gelmemiş. İnsanların büyük bir bölümü çok kötü şartlarda yaşıyor. Her yer toz
toprak. Temiz su büyük sorun. Açıkçası
Avrupa burayı gerçek anlamda 'sömürmüş.'
Bu açıdan bakılırsa ne kadar cazip olursa olsun Türk işadamlarının buralara gelip yatırım yapması kolay değil. Ama
TUSKON bu düşüncenizi değiştiriyor.
Hatta buraya yerleşen Türk işadamları bile olmuş. Gerçi onlarınki
ekonomik gerekçelerle değil. Onlar dünyanın dört bir yanına yayılmış
Türk okullarının açtığı yoldan ilerleyen
girişimci Anadolu esnafı.
Kinşasa'nın tozlu yollarında bulduğumuz Ottoman Dönercisi de böyle bir yer. Genç bir esnaf, eşini ve iki çocuğunu alıp buraya yerleşmiş. Bir başka
genç esnaf da Osmanbey'deki
tekstil işini Kinşasa'ya taşımış. Niyetlerinde geriye dönmek yok.
Söz gönüllülükten açılmışken; dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türk okulları burada da takdir edilecek işler yapmış. 3 yıl içerisinde herkesin gönlünü kazanmışlar. Gül ve Kongolu yetkililerle okula gittiğimizde gördük ki bir avuç Türk öğretmen gurur duyulacak işlere
imza atıyorlar. Bizim iki gün bile zor dayandığımız ülkeyi yurt edinmiş bu insanlara saygı duymak boynumuzun borcu.
Kongo ve Kamerun seyahatlerinin ne anlama geldiğine bakarsak... Türkiye Afrika Açılımı'na büyük önem veriyor. Daha önce
Libya,
Kenya ve
Tanzanya seferlerine de çıkılmıştı.
Türkiye yıllar boyu
ihmal ettiği Afrika'ya elçilikler açıyor, aynı zamanda TUSKON öncülüğünde işadamlarıyla çıkarma yapıyor.
Çünkü buralar gerçekten fırsatlar coğrafyası. Riskli olduğu muhakkak.
Fakat yarın çok geç olabilir. Çin adeta Afrika'yı karış karış dolaşıyor.
Geçen yıl Çin Cumhurbaşkanı sadece Kinşasa'ya beş kez gelmiş. Avrupalı ve İsrailli işadamları da buralarda cirit atıyor.
Kongo ile Kamerun coğrafya ve iklim koşulları sebebiyle neredeyse her şeyi
ithal ediyor. Bu
sektör de
Lübnan ve Hintliler'in elinde. Tekstil şimdilik bavul ticareti usulüyle Türkiye'den getiriliyor. Hatta Kongolu bir işadamı Türk tekstil ürünleri için '
Çin malı kadar
ucuz, Avrupalı kadar kaliteli' diyor.
İki gün süren temaslarda Türk ve Kongolu işadamları saatler boyu süren toplantılar yaptılar. İş birliği yolları arandı. Hatta çok sayıda iş bağlantıları yapıldı. Kongo'nun ve Kamerun'un en büyük işadamları Türk heyetine büyük ilgi gösterdi.
Cumhurbaşkanı Gül bu buluşmadan çok memnundu. Başka ülkelerde yapılan eski toplantıları hatırlatıp 'çok yakında bu ülkede de Türk işadamları büyük işler başaracak, göreceksiniz' dedi.
Aslında Türkiye'nin Afrika açılımının bir de insani boyutu var. Gül 'Dünyanın Afrika'ya borcu var' diyor. Gerçi biz hiçbir zaman sömürmemişiz hatta
Kuzey Afrika'yı yüzlerce yıl beslemişiz. Fakat bu durum insanlığa borcumuz olmadığı anlamına gelmiyor. Bugüne kadar Afrika'ya 1 milyar doları aşan yardımlar yaptık. Hatta gelirken bile uçakta 35 ton ilaç ve sağlık malzemesi vardı. Bu yüzden Türkiye'ye karşı bu coğrafyada ilgi büyük.
Özetle, şartlar ne kadar kötü olursa olsun Türkiye girişimci işadamı, fedakâr
sivil toplum temsilcileri ve onların önünü açan devlet adamlarıyla Afrika'da her geçen gün daha çok söz sahibi oluyor.