AK Parti hükümetini, AB reformlarındaki yavaşlama için eleştirmek bir süredir rutin halini aldı. Bu eleştirinin elbette haklılık payı var.
2005'e kadar hükümetin sürdürdüğü reform ivmesinin, iç ve dış sebeplerle sekteye uğradığı muhakkak. Ancak bu eleştiride eksik olan, sürekli AK Parti'nin hatalarını konuşurken, AB'nin payını görmemek. AB'nin işleri nasıl yokuşa sürdüğünün somut bir örneği,
Avrupa Parlamentosu'nda 'milli
damat' Joost Lagendijk'in görevini üstlenen Helene Flautre'ın Yorum'daki yazısı sayesinde ortaya çıktı.
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu
Eşbaşkanı Flautre'ın yazısında ilginç bir detay vardı. Şöyle diyordu Flautre: "Son KPK toplantısında
Adalet Bakanı Sadullah Ergin'i davet etmiştik. Toplantıda olduğu gibi toplantı öncesi sohbetimizde duyduklarıma inanamadım.
Adli reformları içeren 23'üncü faslın müzakerelere açılmasını bir tarafa bırakın, AB'nin, beş yıldır tarama sürecinin sonuçlarını Ankara'ya iletmemiş olmasından yakınıyordu Bakan.
AB Komisyonu ise, "screening"-taramanın beş yıl önce tamamlandığını ve Konsey'e, yani üye ülkelere iletildiğini söylüyor. Yani tarama sonuçları AB Komisyonu ile AB Konseyi arasında bir yerde takılmış ve beş yıldır bir türlü çekmeceden çıkmıyor. Mesele faslın açılması olsa, herhangi bir üye ülkenin "politik" manevrası söz konusudur demek mümkün.
Hayır, mesele tarama sonuçlarının
aday ülkeye bilgi olarak iletilmesi meselesi. Adalet Bakanı, haklı olarak, 'Ben adli reform paketini Meclis'e sunduğumda, milletvekilleri, kardeşim sen AB'nin bu reformları istediğini nereden biliyorsun, diye sorsa, ne diyeceğim?' diyor."
Medialog Platformu'nun girişimiyle, Türkiye'deki
yabancı gazetecilerle bir araya gelen Ergin'le bu konuyu da konuşma imkânı oldu. Ergin, yargı ve insan haklarını ilgilendiren 23'üncü başlıkla ilgili tarama sürecinin 2006'da tamamlandığını, ama tarama sonu
raporunun hâlâ gelmediğini doğruladı. AB'nin bu alanda hangi reformların yapılması gerektiğini gayri resmi yollarla öğrenmeye çalıştıklarını dile getiren Ergin'in sözleri sitem doluydu: "AB'den gelen eleştirilerin bir kısmı, öğretmenin
ödev vermediği halde öğrenciyi ödev yapmadığı için eleştirmesine benziyor. Bir yandan reformlar yavaşladı diyorsun, diğer yandan yapılması gerekenleri gösteren raporu göndermiyorsun."
Brüksel'in tuhaf tutumu Adalet Bakanı tarafından da doğrulanınca, süreci bildiğini düşündüğüm bir Avrupalı yetkiliyle konuştum. "Bakan'ın söyledikleri maalesef doğru" dedi. Yetkilinin söyledikleri, konuya bir boyut daha kattı. Normalde her müzakere başlığıyla ilgili olarak Komisyon'un Türkiye'deki mevcut durumu taradıktan sonra bir rapor hazırlaması ve o başlığın açılması için yapılması gereken zaruri düzenlemeleri de (benchmark) içeren bu raporun 27 üye ülkenin eşit söz hakkına sahip olduğu AB Konseyi'nde oybirliğiyle kabul edilmesi ve ardından Türkiye'ye iletilmesi gerekiyor. Komisyon kendi üzerine düşen çalışmayı yapmış, ancak rapor Konsey'de takılmış. Çünkü 23'üncü başlık
Kıbrıs Rumlarının bloke ettiği başlıklardan biri. Kıbrıs meselesiyle, Türkiye'deki yargı reformunun ne alakası var, demeyin. AB işte böyle bir yapı. Tabii Rumlar için bu vetoyu kılıfına uydurmak hiç zor olmamış.
Kuzey Kıbrıs'ta insan haklarının nasıl geliştirileceğinin de rapora eklenmesini istemişler. Komisyon da, "Bu, Türkiye ile müzakere süreci. Kıbrıs'la ne alakası var?" diye
itiraz edince süreç tıkanmış. Zaten Rumların derdi de başka bir şey değil.
Tabii, AB'nin yargı reformuyla ilgili tarama raporunu 5 yıldır göndermemesi tuhaf ve motivasyon kırıcı. Ama bu alanda yapılması gerekenleri öğrenmek için bu rapor şart değil. Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında hukuk alanındaki bütün eksiklerimiz gün gibi ortaya çıkıyor. Nitekim göreve geleli 9 ay olmasına rağmen dosyasına hakim olduğu izlenimi veren Bakan
Sadullah Ergin de toplantıda yargı reformunu AB sürecinin bir parçası olarak ele aldı ve hazırladığı sunumda tek tek AB ülkelerinde özellikle yüksek yargının nasıl örgütlendiğini ortaya koydu.
Reuters,
New York Times, BBC, AP ve
Bloomberg gibi kurumlardan muhabirlerin katıldığı 2,5 saatlik toplantıda Ergin'in, AK Parti'nin ilk yıllarını hatırlatan reformcu bir portre çizmesi ve reformlara yeterince
destek olmadığı için AB'yi eleştirmesi umut vericiydi.