Türk Silahlı
Kuvvetleri, yeni bir sürece girdi.
Şimdiye kadar TSK,
Genelkurmay vasıtasıyla sert tepkiler vererek kendini savunurdu.
Birgün tüm Kuvvet Komutanlarını toplayarak, ertesi gün bir savaş gemisi güvertesinden özel anlam yüklü mesajlar vererek, kimi zaman sesini yükseltip, kimi zaman kürsüyü yumruklayarak tepki verildi.
Ancak, bu tepki yöntemi beklenen sonucu vermedi. Ardı ardına açılan dosyalar, yeni iddianameler kamuoyundaki soru işaretlerini arttırdı. TSK da sert tepki göstermekle kaldı. İnandırıcı olmadı. Her tepkiden sonra yeni bir olayın patlaması kamuoyundaki “güvenirlik” oranını aşağı çekti.
TSK’nın bu
ülkedeki en önemli gücü, elindeki
silah değil, güvenirliğidir. İşte güvenirliğin erezyonu, Genelkuray Başkanlığını bir süredir çok rahatsız ediyordu. Zira, bu kurumun en önemli temel harcı eriyordu.
İşte geçen haftadan itibaren başlatılan medya kampanyasının nedeni de bu durumu değiştirmekti.
Org. Başbuğ’in ardı ardına,
Milliyet ve
Hürriyet gazetelerine verdiği demeçler ve dünkü
terörizm sempozyumu bir araya getirildiğinde, ortaya yeni yaklaşımın ana çizgileri çıkıyor.
Eski “tepkili konuşmalar” yerine, kamuoyuna
hesap vermek, yürüyen
soruşturma ve iddialara somut ve ayrıntılı yanıtlar sağlama çabası ön plana geliyor.
ARTIK, ESKİYE DÖNÜŞ İMKANSIZDIR...
Genelkurmay çevrelerindeki genel hava, TSK’yı eski ortama geri getirmek, eskisi gibi politikalara müdahale eden, ülke yönetiminde etkin olma çabası değil. Belki aralarında hala eskiye dönebilmeyi düşleyenler vardır, ancak üst düzey komuta heyeti artık yeni bir dönemin başladığının farkında. Artık, siyasete müdahale yıllarının geride kaldığı biliniyor.
Şimdi yapılmaya çalışılan, kamuoyunun bir bölümünde giderek artan “kuşku”ları ve en önemlisi TSK’ya yönelik “güven erozyonunu” durdurmak.
Bunu da, iddialara ayrıntılı yanıtlar vermek ve TSK’nın gerçek görevine dikkat çekmekle yapmaya gayret ediyorlar.Demeçler ve dünkü
seminer, bu yaklaşımın örnekleri.
Acaba bu yöntem başarılı olabilecek mi?
Açıklamalar ve seminer, şimdilik beklenen sonucu vermiş gibi görünüyor. Kamuoyunun beklentisi, TSK’nın soruşturmalarını bir an önce bitirmesi ve kendi içini temizlediğini açıkça ortaya koymasıdır.
* * *
SEMİNERİN ODAĞI TERÖR DEĞİL, TSK İDİ...
Bilkent Üniversitesi’nin dev salonundaki “Terörle Uluslararası Mücadele” temalı seminerde yeni bir unsur yoktu. Bilinenler tekrarlandı. 80 ülkeden 461 katılımcının, salondaki davetlilerin tek ilgi odağı Org. Başbuğ idi.
Şimdiye kadar bu kadar ilgi uyandıran, Ankara’daki büyükelçileri, dost ülkelerden gelen Genelkurmay Başkanlarını çeken başka bir seminer görmedim.
Herkesin merakı TSK’nın nabzını tutmak, askerin yeni konumu hakkında bir fikir sahibi olmaktı. Yapılan resmi konuşmaları “kimse dinlemedi” desem pek abartmış olmam.
En ilginç yanı Org. Başbuğ’un büyük merakla beklenen konuşmasında -yine ilk defa- iç politikaya veya İktidar-
Asker çekişmesine tek kelimeyle dahi değinmemesi oldu.
Seminerden önce, söyleyeceklerini medyada söylemiş, semineri tümüyle
terörle mücadeleye ayırmıştı. Yeni salvolar bekleyenler hayal kırıklığına uğradılar, ancak doğrusu da buydu.
Konuşmasının anlamına gelince;
“... Bizim asıl işimiz terörle mücadeledir ve bunu bizden iyi yapan yoktur...” Tabii bu kelimeleri kullanmadı, ancak bu mesajı verdi.
Konuşması da ilk defa, sloganlı bilinen klişelerden oluşmamıştı. TSK’nın terörle mücadele deneyimlerini anlattığı bölümler ilginçti.
Ancak, terörle ilgili diğer konuşmaların pek ilgi topladığını söyleyemem.
Herkesin merakı TSK idi.
Küçük bir ima, farklı bir mimik veya yemekte olsun, resepsiyonda olsun yapılan yorumlardı.
TSK’nın nabzı tutuldu.
Sonuç ne?
Onu ancak yarın yansıtabilirim.