Ben, Deniz
Baykal’ın tarih hocası olsaydım, sınıfta bırakırdım.
Tarihle günümüz arasında kurduğu irtibattan dolayı ise mutlaka “okuldan uzaklaştırma cezası” verirdim.
Ergenekon sanıklarını “
Malta Sürgünleri”ne benzetmişti, hatırlayacaksınız.
Malta’ya sürülenleri ya tanımıyordu, ya da sürülme gerekçelerini bilmiyordu.
Belki de İttihatçı damarları depreştiği için böyle bir “kol kanat germe” davranışı içine girmişti, bilmiyorum.
Bildiğim şu:
Ülkemizin birinciye gelen
siyaset bilimcilerinden biri olarak
Deniz Baykal hem
Türkiye gerçekliğine ve siyasetine
yabancı, hem de kendi tarihine karşı kayıtsız.
Deniz Baykal bilmiyor da, “Parvus Efendi” diye bir
Alman ajanı ve
silah tüccarını “Değerlerimiz” arasında sıralayan
Kemal Kılıçdaroğlu çok mu biliyor?
Hem bilmiyorlar, hem de bilmediklerini bilmiyorlar.
Mesela Baykal, Malta sürgünlerinin “savaş suçu” işledikleri gerekçesiyle ülkeden uzaklaştırıldıklarını bilmiyor... Şeyh Edebalı’yı tanımıyor... İttihatçıların bir uydurması olan “Ey oğul...” nasihatının Şeyh Edebalı’nın malı olduğunu sanıyor. Bunu da “
Anadolu solculuğu” diye yutturmaya çalışıyor.
Biraz Kemal Tahir okumuş...
Biraz Nazım Hikmet karıştırmış...
Bir yerlerden Şeyh
Bedrettin, Börklüce Mustafa, Torlak Kemal isimlerini duymuş...
Nazım’ın romantik hezeyanlarıyla Kemal Tahir’in “Devlet Ana”daki irrasyonel uçmalarını harmanlamış; içine biraz “
laiklik ve cumhuriyet sosu” eklemiş, elde ettiklerini “devrim” kabı içinde çırpıştırmış, olmuş sana “Anadolu solculuğu...”
Bir şeyler yapmaya çalışıyor, tarihte “kendince” irtibat noktaları arıyor ama ver
diği örnekler hep yanlış.
Dünkü konuşmasında, ülkenin içinde bulunduğu durumu, “
Balkan Savaşı”ndan sonra ortaya çıkan
manzaraya benzetiyordu... Açıkça, “TSK içindeki cunta yapılanmalarına dokunmayın, Ergenekon’un peşini bırakın” demiyor da, lafı dolaştırıyor.
Balkan Savaşı’nda, tam da bugünkü olaylara benzer olaylar yaşadık.
Bu savaşı kaybettik...
Nedeni, İttihatçı askerlerdi.
Deniz Baykal otursun, İttihatçılarla “balkan savaşı bozgunu” arasındaki irtibatı araştırsın. “Siyaset içindeki asker” görüntüsünün ülkeye maliyetini hesaplasın...
Zahmet olmazsa, “Edirne’nin kurtarılışı”, Enver Paşa ve “Babıali
baskını” hususlarına da bir göz atsın. Bakalım nasıl bir “manzara”yla karşılaşacak!
Bir de diyor ki, “Bu hükümet kışlaya, camiye ve yargıya siyaseti sokmuştur.”
Evet, siyaset orduya ve kışlaya girmemelidir.
Evet, yargı üzerindeki siyaset gölgesi kalkmalıdır.
Fakat şekva makamındaki kişi de Deniz Baykal olmamalıdır.
Deniz Baykal, “28
Şubat sürecinde ordu
sivil kamuoyunun oluşturmasına katkı sağlamış önemli bir baskı grubudur” demiş, diyebilmiş bir adamdır.
Deniz Baykal’ın partisi, “müdahili” olarak Ergenekon davasının içindedir.
Deniz Baykal’ın adamları mahkemeden “gizli
tanık” kaçırmaktadır.
Deniz Baykal şunu da diyebilmiş bir adamdır: “
Anayasa mahkemesi 367 kararını onaylamazsa, ülkede çatışma çıkar...”
Hem bunları diyeceksin, hem de yargı adına şekvada bulunacaksın.
Bizi kandırabilirsin de, “müşteri” yemiyor maalesef...