Anlaşılan
Genelkurmay'ın kapıları bugünlerde Doğan
Medya Grubu'na ardına kadar açılmış.
Genelkurmay Başkanı'nın Milliyet'e verdiği
röportaj iki gün manşetlerdeydi. Şimdi de
Hürriyet'te bir röportajı yayınlanıyor. Gazeteciler anasının gözü; yaptıkları röportajı adeta Aşk-ı Memnu dizisine çeviriyorlar, bitmek bilmiyor.
Doğrusu, General Başbuğ'un röportajları, zor günlerden geçen Doğan Grubu'na sunulan etkili bir
destek. TSK hakkında bu kadar ciddi iddialar mevcutken herkes Genelkurmay Başkanı'nın ne düşündüğünü tabii ki merak ediyor. Bir yandan da siyasete müdahale yolunda hâlâ TSK'dan umudunu kesmeyenler var; onların da kulakları komutanın konuşmasında. Dolayısıyla grubun iki büyük
gazetesinin manşetlerinde General Başbuğ'u günlerce ağırlaması 'iyi gazetecilik' oluyor! Gazete
tiraj alıyor, grup reklamını yapıyor, olan da yine TSK'nın
halk nezdindeki imajına oluyor. Çünkü konuşan
generaller, açıkladıklarından çok yeni soru işaretleri yaratıyorlar. Buna rağmen konuşmaya devam etmeleri komuta heyetinin, 'en iyi
savunma saldırıdır' anlayışını benimsediğini gösteriyor.
Oysa konuşmalar çelişkilerle dolu.
Albay Çiçek'in neden görevden alınmadığını açıklarken hakkında açılmış bir
dava bulunmadığını söylüyor General Başbuğ. Ama hakkında dava açılmış ve '
terör örgütüne üye olmak'tan bir numaralı
sanık olarak yargılanan bir ordu komutanı var:
Saldıray Berk. Karargâh, Berk'i yargıya teslim etmemeye kararlı.
'Bomba yüklü kamyon' açıklaması da sorunlu. Başbuğ bu konuda hem
emniyeti, hem savcılığı, hem de TRT'yi eleştiriyor. Ama kamyonun Ankara'ya gelişinde TSK'nın kendi mevzuatına bile uyulmadığını söyleyen de kendisi. Başbuğ'un ve yardımcısının verdiği çelişkili bilgilerde kamyonun emniyet ve mülki idare amirlerinden adeta kaçırıldığı anlaşılıyor. Öte yandan,
taşıma sırasında 'tehlikeli madde taşımacılığı'nın en basit
kurallarının bile ihlal edildiğinin hâlâ farkında değiller.
Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin 132. maddesi 'tehlikeli maddelerin taşınması'nı kurala bağlamış. Ama bu kural kimsenin umrunda değil. Karayollarında seyreden araçlar önünde giden, karşısında gelen bu kamyonun veya kamyonların 'tehlikeli madde' taşıdığından habersiz.
Kamyonun önünde ve arkasında görünür bir vaziyette 'tehlikeli madde' levhası bile yok, ama içinde dokuz yüz tane
bomba var!
Daha vahimi, hakkında çok ciddi iddialar bulunan Saldıray Berk'i savunmadaki ısrarlar. Enis Berberoğlu'nun röportajında iki komutanın Hürriyet üzerinden kamuoyuna verdiği
mesaj şu: 'Biz gerçekleri anlatıyoruz, gerçeğin arkasındayız, bu nedenle Saldıray Berk'in arkasındayız'. TSK'nın, TSK mensuplarının hukukun üstünde ve dışında olduklarını daha net anlatacak başka bir ifade düşünemiyorum.
Bu mesaj sadece yargıyı
baskı altına almakla kalmaz, açıkça bir meydan okumadır. Olay yargıda. İddianame hazırlanmış. Mahkeme iddiaları ciddi bulup
iddianameyi kabul etmiş. HSYK'nın olayı soruşturan savcıyı görevden almak gibi bir gözdağına rağmen
mahkeme üyeleri, yani hâkimler davanın
kilit ismi olan
Erzincan savcısının
tahliye talebini reddetmişler.
Yargıda bunlar olurken Genelkurmay karargâhının davanın bir numaralı sanığı hakkındaki kanaati kesin: Hiçbir ilgisi yok. Bu konuda Başbuğ soruyor: 'Hiçbir tereddüt var mı?' Müstakbel Genelkurmay Başkanı cevaplıyor: '
Hayır yok.' Yetmiyor, Başbuğ, 'Saldıray Berk'e karşı özel sorumluluklarımız var' diyerek bir yandan sanığı korumaya devam edeceklerini dillendiriyor, öte yandan da sanıkla kendisi arasında anlaşılmaz bir 'özel' ilişki kuruyor.
Bu canhıraş Saldıray Berk savunusu çok anlamlı; buna bir 'mim' koyuyorum.
Eski Genelkurmay Başkanı
Büyükanıt,
Şemdinli bombacıları için 'tanırım, iyi çocuktur' demişti, ama bütün TSK'yı arkasına almaktansa, en azından görüntüde 'kişisel' olarak kefil olmuştu bombacılara. Şimdiki Genelkurmay Başkanı ve onun halefi ise bütün kurumu arkalarına diziyorlar ve fütursuzca ilan ediyorlar: 'Biz hukukun üstündeyiz'.
Anladık adamınızın arkasındasınız da, mahkeme sizi dinlemezse ne yapacaksınız? Tanklarınızı, toplarınızı mahkemelere mi çevireceksiniz?