Adam as, haklı ol!


Herkes hemfikirdir... Deniz Baykal’ından Tuncay Özkan’ına, Doğu Perinçek’inden Mümtaz Soysal’ına... Eski hantal ve ihtiyaca cevap vermeyen anayasa gitmeli, yerine yenisi ve daha güzeli gelmelidir. İktidar kovalayan ya da muhalefete fit olmuş hemen her partinin programında mutlaka buna benzer bir “vaat cümlesi” vardır. Mustafa Sarıgül bile şikâyetçi. Kardeşliği yeniden nasıl tesis edeceğini bilemediğimiz Sarıgül bile, konuşmalarında ara ara cari anayasanın kötülüğünden dem vurur... Mutlaka, vakit sektirmeden, hangi şeraitte olursa olsun, “yenisi” ve “daha sivili” hayata geçirilmelidir... Fakat, değişiklik bir türlü “hayata” geçmez. Çünkü, kimse elini taşın altına koymak istemez. En şekvacı görünenler bile iş başa düştüğünde sıvışmanın yollarını arar. Çünkü, kimse bürokratik kesimle papaz olmayı göze alamaz. Ezkaza göze alanlar da (AK Parti örneğinde olduğu gibi), girişimde bulunduklarıyla kalırlar. Çünkü, muazzam bir defansla karşılaşırlar. Birden, bir yerlerden Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, CHP, DİSK, TSK, İstanbul Barosu gibi kuruluşlar sökün ediverir, ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı devreye girer ve “sivil anayasa özlemi”nin rejimin temelleriyle oynamak anlamına geldiğini hatırlatıverirler usulünce. DP’den AK Parti’ye, merkez sağda yer tutan hemen her siyasi parti en az bir kez sivil anayasa girişiminde bulunmuştur. Girişim sayısı arttıkça, “Kızılelma rüyası” biraz daha uzaklaşmıştır. Peki, düşmanı bu kadar çok bir anayasa (kendilerine “sol” süsü veren statüko artıkları da memnun değildir bu anayasadan) neden giderek “değişemez” ve “dokunulamaz” bir hüviyet kazanıyor? Neden “cunta anayasası” tamlamasını ağzından düşürmeyen sol siyaset sahipleri, “sivil anayasa” ihtimaline karşı bürokratik kesimle işbirliği yapmayı tercih ediyor? Nedeni çok açık: Bu işlerin “siyaset dışı” odaklarca kotarılması arzulanıyor. Hadi daha açık konuşalım: Kötü bir darbeyle (12 Eylül’le) gelen ve dolayısıyla “kötü” olan bu anayasa, daha iyi bir darbeyle gitmeli, “iyi çocuklar”dan teşekkül edecek bir “kurucu meclis” bize yepyeni ve “gıcır” bir anayasa yapmalıdır... Bunu isterler... Çünkü, kendisinde “sahiplik” vehmeden zihniyete göre, halktan yetki almış hiçbir parlamento anayasa yapamaz, mevcut anayasayı tadil edemez, “değiştirilemez” hükümler üzerinde görüş bildiremez. Haddini bilir ve uslu uslu oturur... Bir değişiklik gerekiyorsa, bunu “asli kurucu” işlevi gören darbe konvansiyonları yapar. Nitekim bugüne kadar böyle olmuştur. Bizde anayasaları hep “darbeciler” ve sistemi değiştirenler yapmıştır. Beğenmemiştir, bozmuştur, yenisini yapmıştır. Bunu yaparken halka sorma gereği duymamıştır. Kendisine sol süsü veren statüko artıkları da bu yapılanların hiçbirine itiraz etmemiştir. Mesela, Baykal’ın CHP’si, programında yer aldığı halde, “anayasa değişikliği taslağı” çalışmalarına karşı çıkıyor. Gerekçesi şu: “Tali kurucular anayasa yapamaz. Yeni bir anayasa için asli kurucu işlevi görecek yeni bir Meclis’e ihtiyaç vardır.” Demek istiyor ki, “Darbe yap, adam as, asli kurucu işlevi görecek bir Meclis kur, ondan sonra anayasayı değiştir...” Haksız da sayılmaz. Bu ülkede sadece adam asanların meşruiyeti sorgulanmıyor.
<< Önceki Haber Adam as, haklı ol! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER