Bizans İmparatorluğu zamanında
İnegöl ve civarına hâkim olan İmparator Tekfur’un kızı hastalanmış... Hekimler derdine çare bulamamışlar...
Hastalık ilerleyince “orman içinde bir ılıcaya” göndermeye karar vermişler...
İmparator Tekfur’un kızı bu sularda yıkana yıkana hem eski sağlığına, hem de eski neşesine kavuşmuş olarak saraya geri dönmüş...
Hâlbuki efsaneye göre doktorlar o kadar umutsuzlarmış ki kızı ılıcaya bırakırken “öl yat” diyerek bırakmışlar... Zaman içinde bu isim değişmiş ve
kaplıca “Oylat” olmuş...
Yazıyı da o kaplıca sularının
küçük bir çağlayanı andıran şelalesinin sesleri eşliğinde yazıyorum...
***
Oylat, İnegöl’e yirmi altı kilometre uzaklıkta...
Bursa’nın bu ilçesi neyiyle meşhur?
Tabii ki köftesiyle...
Acaba sadece köftesiyle mi?
***
Önceki gece, “İnegöl Mobilyası Tanıtım Grubu” adıyla kurulan ve amacı İnegöl
mobilyasını dünya pazarlarında daha etkin tanıtmak, İnegöl’ü dünyada bir mobilya markası yapmak olan girişimin ilk toplantısındaydım.
Toplantıda
Türkiye’nin mobilya ihtiyacının yüzde otuzunu üreten İnegöl “Türkiye’nin mobilya baş
kenti” olarak da ilan edildi.
İhracatçı bir
sektörün,
firma ayrımı yapmadan, tüm kente sahip çıkarak, dünya markası olmak için kolları sıvadığı ve bunun bereketinin tüm ilçe halkına yağacağına yönelik umut veren çabası Türkiye’de belki de ilkti...
Yıllar önce bir sabah
Paris metrosunun her yanını “gülümsemenizi ölümsüzleştirin” yazan afişlerin sardığını görmüştüm. Afişlerde başka bir ifade yoktu, sadece görenleri fotoğraf çekmeye özendiriyordu...
Meğer ilan kampanyasını her fotoğraf çekildiğinde bundan sektörün kazançlı çıkacağının bilincindeki fotoğraf üreticileri derneği vermiş.
İnegöl mobilyacılarının girişimi bana bu eski anımı bir kez daha anımsattı...
***
Doğrudan toplantıya katılıp, konuşmaları dinlediğimde İnegöl bana “yerel yaşayan küresel bir kent” imajını verdi.
Küresel diyorum çünkü krizde bile bu ilçe 700-800 milyon dolar ihracat yapıyor ve Türkiye sıralamasında on beş, on altıncı sıralarda...
İlçenin girişken ve donanımlı Kaymakamı Durmuş Gencer, her ilçenin İnegöl kadar ihracat yapması halinde ulaşabileceğimiz toplumsal zenginliğe dikkat çekiyordu...
***
Ancak kentin asıl sihrinin ne olduğunu tam anlamıyla yakalamam toplantının ertesinde mümkün oldu. Eğer isterse siyasal kariyerinde çok daha üst noktalara tırmanabileceğini düşündüğüm İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın girişimiyle oluşturulan ve örneği hiç de fazla olmayan “Kent Müzesi”ni gezdim ve büyülendim.
Müzeye giderken ilçenin çoktan gelişmiş bir kent
yaşamına kavuştuğunu görmekle kalmadım, müzeyi gezerken buranın ilk sakinlerinin
Osmanlı muhacirleri olduğundan da haberdar oldum.
Bir kısmı 93 Harbi muhaciri, bir kısmı
Kafkas göçmeni... Biraz
baba tarafım gibi...
***
Kent Müzesi ilçenin sadece bir boy fotoğrafını değil, adeta tomografisini veriyor...
1931 yıllarındaki ilk kadın belediye meclis üyesinden tutun da İnegöl’ün ilk pırpır uçağına kadar...
Kentin krizsiz bir ortamda bir milyara rahatlıkla ulaşacağı görülen ihracat performansının kromozomlarını da müzede görüyorsunuz...
Avrupai hava zaman içinde ilçenin sürekli göç almasıyla farklaşmış, daha sonra da iklim muhafazakârlaşmış... Şimdi bu yeni resim ile yeniden “yerel yaşayan ama küresel ölçekte üreten” bir kent bilincinin peşindeler... Buna da kent ekonomisinde büyük ağırlığı olan mobilyacılar öncülük ediyor...
Nitekim “İnegöl Mobilya Tanıtım Grubu” girişiminin öncülüğünü ürettiği mobilyaları otuz ülkeye
ihraç eden Ahmet Güleç yapıyor...
Ama girişime herkesin büyük desteği var ve nitekim Tanıtım Grubu’nun Genel Sekreteri Mustafa
Şentürk aynı zamanda İnegöl
Ticaret ve
Sanayi Odası Genel Koordinatörü...
***
Türkiye normalleşiyor, muhafazakârlık dönüşüyor... İnegöl bunun öncü laboratuarlarından biri olma yolunda...
Bir zaman önce, bir ilçenin bir sektör üzerinden “dünya markası” olma girişiminde bulunacağı fikri kimin aklına gelirdi?
Bu, neden İnegöl diye merak ediyorsanız, o zaman da “Kent Müzesi”ni gezin.
Müzede eskide kalan yaşam gustosuyla, şimdiki
girişimci ruh yeniden birleştiğinde, dönüşümün tamamlandığına kanaat getirebileceğiz...
***
Dün...
Bizans İmparatoru Tekfur’un kızına
şifa veren Oylat’ta, şelale halinde akan kaplıca sularının çağlayan sesleri arasında bunları düşünüyordum...