12
Mart 1971 tarihinde, TSK
Genelkurmay Başkanı ve
kuvvet komutanları, zamanın Cumhurbaşkanı
Cevdet Sunay’a bir
muhtıra vererek iktidardaki
Demirel Hükûmeti’ni istifaya zorladı. 27
Mayıs 1960’ta başlayan Darbeler Dönemi’nin ikinci önemli askerî müdahalesi, ilkinden yaklaşık on yıl sonraki
12 Mart Muhtırası olmuştur. Bu tarihten yaklaşık on yıl sonra da 12
Eylül 1980’de yeniden
darbe yapılarak cunta yönetimi kurulmuştur.
Cumhuriyet tarihimizdeki kara lekelerden birini oluşturan 12 Mart Muhtırası, ne yazık ki
emir-komuta zinciri ve askerî hiyerarşi içinde yapılan ilk darbedir. Bu özelliğiyle
12 Eylül Darbesi’ne örnek teşkil etmiştir.
12 Mart Muhtırası’nda şu iddialar yer almaktadır:
“
Parlamento ve hükûmet, süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve
ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün bize
hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup,
Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir
tehlike içine düşürülmüştür.
Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı
Kuvvetleri’nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partilerüstü bir anlayışla meclislerimizde değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılâp kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükûmetin demokratik kurallar içinde teşkili zarurî görülmektedir.
Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde,
Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu
Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.”
***
Muhtıra metni tetkik edildiğinde, soyut iddialarla ve gerçek dışı ithamlarla dolu, kendisiyle çelişen, saçma sapan bir lâf salatasından ibaret olduğu görülür. Darbeciler, bir yandan parlamentoyu en ağır şekilde suçlarken, diğer yandan çarelerin meclislerde değerlendirileceğini söylemişlerdir. Her defasında olduğu gibi gene Atatürk’ü ve inkılâp kanunlarını istismar etmişler ve ünlü ‘koruma kollama’ soytarılığından dem vurmuşlardır.
Muhtıra’da sözü edilen anarşi ve
asayiş bozukluğunun devamında kendi sorumluluklarını ve beceriksizliklerini görmezden gelerek parlamento ve hükûmeti suçlamaları ise, 12 Eylül’de de görülen ibret verici bir husustur.
Muhtıra’daki iddiaların hiçbiri doğru değildir. Üstelik 12 Mart Muhtırası ile teşkil edilen 4 hükûmet 3 yıllık 12 Mart Dönemi’nde, muhtıracıların iddialarıyla ilgili tek bir gelişme sağlayabilmiş de değildir.
12 Mart Darbesi’nin perde arkasında, Muhtıra’daki iddialarla hiçbir ilgisi olmayan, 9 Mart 1971 tarihinde yapılması plânlanan
Baas benzeri bir sosyalist darbenin önünün kesilmesi vardır. Doğan Avcıoğlu’nun yayınladığı sosyalist
Devrim Dergisi etrafında toplanan ‘Millî Demokratik Devrimciler’, bugün de olduğu gibi ordu içindeki ‘ulusalcı’ subayları kullanarak darbe hazırlığına girişmişlerdi. Nitekim, Devrim’in genel yayın yönetmeni Hasan
Cemal yazdığı kitaplarda, askerlerle birlikte bir darbe yapmak istediklerini anlatmıştır.
Lâkin, Millî Demokratik Devrimcilerin arasına sızmış olan MİT mensubu Mahir Kaynak’ın, darbe hazırlığını
Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ile 1.
Ordu Komutanı Faik Türün’e bildirmesi neticesinde 9 Martçı MDD’ler sosyalist darbelerini gerçekleştiremediler.
***
12 Mart, sola karşı yapılmış bir darbe gibi anlatılır. Bu görüşte olanlar,
sıkıyönetim mahkemelerinde solcuların daha fazla
baskı gördüğünü ve
Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının idamını gösterirler. 12 Mart öncesindeki anarşi ve
terör olaylarının daha ziyade solcular tarafından düzenlenmiş olması ve Muhtıra’dan sonra da bu eylemlere devam edilmesi, Muhtıracıların husumetini sola karşı çevirmiştir. Ancak, sağcı eylemciler de bu husumetin hedefi olmaktan kendilerini kurtaramamışlardır.
Şurası muhakkaktır ki, güya sol darbeye mâni olmak için yapılan 12 Mart Darbesi’nin esas hedefi, merkez-sağ ve milliyetçi-muhafazakâr Demirel Hükûmeti olmuştur. 12 Mart’ın temelindeki asıl çelişki ise, solcu teröre ve müdahaleye karşı yapıldığı söylenmesine rağmen, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa sosyalist görüşteki ‘11’ler Hükûmeti’ni iktidara getirmesidir. Sekiz ay devam eden sosyalist 1. Nihat Erim Hükûmeti’nden sonra
2. Nihat Erim Hükûmeti, Ferit Melen Hükûmeti ve Naim Talû Hükûmeti kurulmuştur. Bu kabinelerde, ara rejim dönemlerinin klâsik renksiz, masonik bürokratları bulunmuştur.
***
12 Mart Muhtırası,
27 Mayıs’ta başlayan Darbeler Dönemi’nin yerleşmesine ve kurumlaşmasına sebep olmuştur. Hâlen içinde bulunduğumuz süreçte bu müessif olayın tesirleri hissedilmektedir.
12 Mart’ta çok önemli iki hatâ yapılmıştır:
1. Muhtıracıların Hatâsı: 9 Mart’ta MDD darbesini engelleyen Muhtıracıların, durumu
Başbakan Demirel’e ileterek normal görevlerine dönmesi gerekirken meşrû Hükûmete karşı muhtıra vermeleri tarihî bir hatâdır.
2. Demirel’in Hatâsı: 12 Mart Muhtırası’na muhatap olan Başbakan Demirel’in hiç sesini çıkarmadan şapkasını alıp tıpış tıpış gitmesi, daha sonra darbecileri cesaretlendiren ve darbe sürecini uzatan çok büyük bir hatâdır. Muhtıra’dan sonra Demirel’in, Cumhurbaşkanı Sunay imzalamasa bile, imzacı Genelkurmay Başkanı’nı ve Kuvvet Komutanlarını görevlerinden alması ve neticesine katlanması gerekirdi. Demirel, milletin emanetini taşıyamamıştır.