Sahi, nerede bu dahi?


Önce puan kaybettiği maçlara bir göz atalım Fenerbahçe'nin... İçeride Kasımpaşa (3-1) ve Bursaspor (3-2) yenilgileri ile Diyarbakırspor (1-1) beraberliği... Dışarıda aynı skorla biten (2-1) Gaziantepspor, Eskişehirspor, Büyükşehir Belediyespor ve Beşiktaş (3-0) mağlubiyetleri, Kayserispor (1-1) ile Manisaspor (2-2) beraberlikleri. Beşiktaş'ı bir yana bırakın... 21 puanın yitirildiği bu 8 takımdan, Bursaspor da dâhil, hangisinin kadro kalitesini, deneyimini, derinliğini Fenerbahçe ile kıyaslarsınız? Futbolda tabii ki her maçı kazanamazsınız... Tabii ki arada bir kendinizden zayıf takımlar karşısında kötü sonuçlar da alırsınız. Ama bu alışkanlık haline gelmeye başlamışsa, süreklilik kazanmışsa ve sizi hedefinizden uzaklaştırıyorsa, o zaman dönüp bir kendinize bakarsınız. UEFA Avrupa Ligi'nde üst sıralar hedeflenerek kurulmuş, bu lig için haydi haydi yeterli bir kadro... Ve hele son yedi maçında adeta dip yapmış bir takım konumundaysanız, en azından bir şeyleri de sorgularsınız. Fenerbahçe, ne yazık ki o gerçekçilikte dahi değil. Kaybedince suçlu arayışında. Sürekli hakem yakınmasında. Tıpkı son İBB yenilgisinin ardından da yaptığı gibi... Sanal düşman oluşturuluşunda! Evet, o maçta bariz gol şansını engellediği için, hakem Ekrem'i atabilirdi. Ama o pozisyonun tam 10 dakika öncesinde de Cristian'ı atabilirdi. Kastı olsa, Fenerbahçe düşmanı olsa, hazır eline fırsat geçmişken o pozisyona niye "devam" dedi? Bu tür hedef saptırmalar, aslında Fenerbahçe'yi hedefinden saptırıyor, kimse onu görmek istemiyor. Her kayıptan sonra, dikkat edin Daum'un da bir bahanesi var... Daha düne kadar "hatalardan ders alınacağını" söylüyordu... Şimdi o söylem eskidi, farklı gerekçeler üretiyor. Fakat bu arada Fenerbahçe'yi de tüketiyor. Takımda sezon başından bu yana darbeye bağlı olmayan adale sakatlıkları rekor düzeye çıktı. Takımın neredeyse yarısından fazlası (son rakam 14'tü) adale sorunu yaşadı, merak ediyorum bunu kim sorguladı? Ya da şu son 7 maça yansıyan düşüşü! Bir yandan büyük takım olmaktan söz edeceksiniz... Uluslararası arenada kendinize önemli hedefleri belirleyeceksiniz. Sonra da çıkıp, hiçbir büyük takımın yaşamaması gereken bir futbol zavallılığını sergileyeceksiniz. 7 Şubat'ta Diyarbakırspor ile başlayan, 28 Şubat'ta Büyükşehir Belediyespor'la sonlanan 21 günlük dönemde, Fenerbahçe 7 maç oynadı. Yani ortalama 3 günde bir maç yaptı. Ama ne fizik, ne taktik, ne mental anlamda o yükün altından kalktı! Bu, belki gözden kaçan ama Fenerbahçe'nin büyük takım olup olmadığının test edilmesi açısından son derece önemli bir sınavdı. Başta Daum, sonra da Fenerbahçe, işte gördünüz sınıfta kaldı. Üstelik rotasyon uygulanılmasına karşın! Bu süreçte 18 ayrı oyuncu ilk 11'de oynadı. Volkan, Bilica, Gökhan Gönül 7'şer, Emre, Alex, Dos Santos 6'şar, Güiza, Vederson 5'er, Cristian, Özer, Deniz 4'er, Mehmet, Bekir, Selçuk, Semih, Lugano, Önder 2'şer, Gökhan Ünal 1 maçın ilk 11'inde başladı. Güiza, Alex, Emre, Vederson, Önder, Selçuk, Mehmet 1'er, Deniz, Cristian 2'şer, Semih, Gökhan Ünal 3'er maçta sonradan oyuna girdi. Onlara son maçta Deivid de eklendi. Süreç, 19 ayrı oyuncuyla geçilmesine karşın, en ufak bir başarı gelmedi. O zaman... "Bu takımın teknik patronu ne işe yarar?" diye sormaz mısınız? Oyun içi müdahalelerdeki zamanlama, tercih, strateji yanlışlarına da gelmeden, o teknik adamın yeterliliğini sorgulamaz mısınız? Payelerin cömertçe dağıtıldığı bu coğrafyada, "dâhi" dahi denilen Daum'dan sorunun değil, çözümün parçası olmasını beklemez misiniz? Öteden beri, Daum'un F.Bahçe'yi değil de F.Bahçe'nin Daum'u taşıdığını söyler dururum. E gördünüz! Daum, F.Bahçe'yi taşıyabilecek özelliklere sahip olabilseydi, F.Bahçe o testi "büyük takım" apoletini takarak geçerdi. Oysa ne oldu? 7 maçın hepsinde gol yenildi. Hem de tam 14 gol. Ve yalnızca 9 golle yenilenlere cevap verilebildi. 4 yenilgi, 3 beraberlikle F.Bahçe adeta yarışmacı takım kimliğini yitirdi! Ligde G.Saray'ın 14, birer maç eksikli Bursaspor'un 11, Beşiktaş'ın 10 puanla geçtiği son altı haftalık süreci 8 puanla bitirdi. Galatasaray'ın A. Madrid, Fenerbahçe'nin Lille'e elenip UEFA Avrupa Ligi'ne 16 takım arasına bile giremeden veda edişlerinin sonrasında, aslında "küçük hedeflerin, büyük takımları!" başlığı altında farklı bir konuyu yazacaktım. Türk futbolunun uluslararası alandaki yoksunluğunun, önemli ölçüde lokal rekabete daha önem ve değer verilmesinden kaynaklandığını anlatacaktım. Lâkin Fenerbahçe'nin girdiği çöküş süreci, yazıyı buralara değin taşıdı. Peki, şimdi ne olacak? Sorunun yanıtını Fenerbahçe yönetimi belirleyecek! Daum'la takım arasında hissedilir bir doku uyuşmazlığı var. Yönetim ya farklı bir tercih yapacak, teknik adam değişikliğine gidecek -ki bu uzak ihtimâl- ya da takımın daha fazla içine girip palyatif önlemlerle günü kurtarmaya çalışacak. İşin garip yanı: Körün taşı tutar da Fenerbahçe lig ya da kupada şampiyon olursa... Bu Daum'a bir de "başarılı" denilecek! Karabükspor koptu geliyor Yıl 1994'tü... Gün 15 Mayıs Pazar. Yenişehir Stadı, iğne atsanız yere düşmeyecekçesine doluydu. Çünkü çok kritik bir maça, ligden düşecek takımın belirleneceği finale sahne oluyordu. Zeytinburnuspor 27 puandaydı ve mutlaka kazanması gerekiyordu. 28 puanlı Karabükspor'a ise beraberlik yetiyordu. Ortam, başlangıçta sakindi. Ama giderek gerildi. Zeytinburnuspor iyi oynuyor, daha doğrusu büyük usta Kemal Yıldırım, becerisi, deneyimi, futbol zekâsına yaraşan yeterliliklerini bir orkestra şefi edasıyla oyuna yansıtıyor ve takımını yönetiyordu. Nitekim ilk gol de 31. dakikada ondan geldi. Karabükspor 75. dakikada Hasan'ın vuruşu ile skoru 1-1'e getirdi. Bu skor, Karabükspor'un ligde kalması demekti. Dakikaların geçmek bilmediği, sinirlerin gerildiği, iki tarafın da düşmekle kalmak arasında gidip geldiği enteresan bir maç oluyordu. Tribünlerdeki binlerce seyirci sıkıntıdan adeta tırnaklarını yiyordu. İki dakika sonrasında takım kümede kalacaktı. Taraftar derin bir "ohh" çekecek, rahat bir nefes alacaktı. Hiç unutmam... Orta alanın biraz ilerisinden, taç çizgisine yakın tarafından ceza alanına uzun bir orta geldi. Defans izledi, Adnan yükseldi, vurdu ve golü attı. Önce derin bir sessizlik... Sonra diz boyu çirkinlik. Karabükspor düşmüş, Zeytinburnuspor ligde kalmıştı. Ve o dramatik vedanın ardından uzun bir dönem geçti. Karabükspor düşe kalka yola devam etti. Ve nihayet bu günlere geldi. Şu an en yakın takipçisi Bucaspor'un 10, üçüncü sıradaki Konya'nın 13 puan önünde. Süper Lig'e iki takımın direkt çıkacağı düşünülürse, 13 puanlık çok önemli ve çok büyük bir opsiyonla hedefe doğru ilerlemekte. Fikstürü kolay değil. İlk 4 maçının 3'ü deplasmanda. Önce Kartal, sonra üst üste Bucaspor ve Karşıyaka ile oynayacak. Ardından sahasında Orduspor ile karşılaşacak. Bu 4 maçta işi sıkı tutarsa, 3 içeri, 3 dışarı oynayacağı kalan 6 haftayı, son düzlüğe açık ara girmenin rahatlığı ile neredeyse rakipsiz koşacak. Benim hesabıma göre, kalan 10 maçtan alınacak 5 galibiyet bile, Karabükspor'u Süper Lig'e taşımaya yetecek. Ama sanırım o daha fazlasını yapacak. Yücel İldiz ve öğrencileri koptu geliyor. Mütevazı kadroları, sonuca yönelik oyuncuları, hırsları, inançları ve artık nağmelerini yakından duymaya başladığımız zafer şarkılarıyla... Süper Lig'in yeni rengi olmaya geliyor.
<< Önceki Haber Sahi, nerede bu dahi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER