Diğerleri gibi entelektüel olarak kirlenmiş bir zihni yok. En saf ve en
temiz Kemalist duyguların insanı. O yüzden son yaşanan altüst oluşla ilgili en açıklayıcı saptamayı yine
Ruhat Mengi yaptı ve şöyle dedi: “Bir yandan ihbar mektupları, gizli tanıklar,
telefon ve ortam dinlemesi yapılması ülkeyi
Fransız İhtilali ortamına çevirdi.”
Cumhuriyetçi ve aydınlanmacı olduğunu söyleyen Mengi’nin Fransız Devrimi karşıtlığına takılıp kalmayın. Onunki Bastille hapishanesinin burçlarından aşağıya pet
şişe atmak gibi kalıyor.
Bastille’in kapılarına yığınak yapılan esas fikirler ona ait değil.
Ne diyorlar?
Albert Hirschman’ın en ünlü eseri Gericiliğin Retoriği’nde anlattığı diğer gericiler ne diyorsa onu.
Hirschman, gericiliğin evrensel aklını anlatırken üç söyleme dikkat çeker.
Birincisi, beyhudeliktir. Özetle şöyle der gerici: “Bir şey çıkmaz bundan, boşuna
ümit bağlama.”
İkinci argüman “tehlikeye atmaktır.” Gerici “Tamam bu değişim güzel ama bunu yaparken eski kazanımlarımız, daha mühim değerler riske giriyor” diye treni durdurmaya çalışır.
Üçüncüsü, uyumun bozulması korkusudur. Bir uyum olduğunu kabul eder gerici ve “aman değişim derken çatışma çıkmasın” diye frene basmak ister.
Ne kadar tanıdık değil mi tüm bunlar?
Ne diyor bugün değişim-septikler:
“Yaşananlar fillerin tepişmesidir. Tepelerde bir
iktidar mücadelesi yaşanıyor. Derin devlet el değiştiriyor. Boşuna buradan
demokrasi çıkar diye beklemeyin. Beyhude işler bunlar” diyorlar.
“Tamam, hepimiz demokratız, hepimiz darbelere karşıyız, hepimiz sivilleşme istiyoruz. Bunlar çok iyi şeyler. Ama bunu yaparken Cumhuriyet kazanımları tehlikeye girmemeli. Laiklik, hukuk devleti ilkesi tehlikeye atılmamalı” diyorlar.
Bir de fena halde çatışma ile korkutup, her şeyin uzlaşma ile yapılmasını istiyorlar. Yani Başbuğ ile Baykal’ı ikna edemezsek değişim de,
demokratikleşme de bize
haram.
Sanki dünyada iktidarlar çatışmadan bir değişim olmuş gibi. Fransız Devrimi’nde iktidar ile muhalefet mi uzlaştı? Yoksa kurumlar arası mutabakat mı sağlandı? Bir gün beyaz atlı bir prensin gelip kendisini öpmesini bekleyen uyuyan güzel konforunda, memlekete demokrasi gelmesini bekleyenler, o prens gelmeyecek. Bence mevcut taliplerinizden birini gözünüze kestirin.
Hirschman, kitabını bugünlerde Türkiye’de yazsaydı herhalde gericilerin bu evrensel söylemlerine bir de “zamanlamaya dikkati” eklerdi.
Türkiye’de ne zaman bir
Ergenekon operasyonu,
paşa, mühim insan tutuklanması olsa birileri çıkıp zamanlamaya dikkat çekiyor. Ve her seferinde de bir şeyin örtbas edildiğini, aslında bu operasyonların beyhude olduğunu söyleyecek bir zamanlama çakışması buluyorlar.
Ama bu zamanlama
sorgu-sualinin ulaştığı boyutu şu cümleyi okuyuncaya kadar ben bile tahayyül edemezdim:
“AKP ve destekçilerinin
vesayet rejiminden gerçek bir demokrasiye geçme konusundaki zamanlamalarını sorgulamak, ertelenmez bir sorumluluktur.” (Ahmet İnsel, “Vesayet Rejimi Sona Erdi”,
Radikal İki, 28
Şubat 2010)
Neden şimdi askerî vesayeti bitirip, gerçek bir demokrasiye geçtiğimizin hesabını AKP ve destekçileri (herhalde bizi kastediyor) versin bakalım?
Yani bugün Türkiye’de değişim dalgasının önünde duran esas gerici söylemi askerler ve Kemalistler kurmuyor artık.
Ne askerlerin artık bunu yapmaya mecali var ne de Kemalistlerin böyle bir entelektüel ağırlığı.
Televizyon ve gazetelerdeki en ciddi tartışmalarda değişim dinamiklerine karşı ön cephede kimler savaşıyor,
Ertuğrul Özkök’ün her gün kabaran favori yazarlar listesinde kimler giriyorsa eski rejimin savunuculuğunu da onlar yapıyor bugün.
Değişime inançsızlıklarıyla, AKP ve dindarlarla olan sosyolojik uyumsuzlukları ve eski rejimle olan ailevi ve sosyolojik kan bağları arasında doğrudan bir ilişki var.
Ve tüm rasyonalitesini yitirmiş bu anti-AKP’cilik ve anti-cemaatçilik onları Bastille’in kapısının arkasına yığınaklığa kadar savurmuş durumda.
Türkiye’yi AKP ve dindarlar değiştiriyor. Eğer içinizden buna yardımcı olmak, elinizi bir taşın altına koymak gelmiyorsa bari ayak sürtmeyi, “çok toz kalktı öksürüğüm tuttu”, “ama ben sana güvenemiyorum bir türlü”, “neden şimdi demokrasi, neden şimdi sivilleşme” mızmızlıklarını bırakıp bunun keyfini çıkarın.