KUTUPLAŞMA nasıl bir illettir, bunu yargı
reformu tartışmalarında da görmek mümkün: Tartışmalar “cephe savaşı” kafasıyla yürütülüyor, “karşı taraf”ta da haklılıklar olabileceği düşünülmüyor.
Bu yüzden ‘analitik’ düşünemiyoruz, madde madde müzakere edemiyoruz.
Ben hükümetin taslağında doğru yönler gördüğüm gibi, yargının bazı kaygılarını da haklı buluyorum.
Önce şu kaygımı belirteyim:
Hükümet, “geniş tabanlılık” sağlamak için,
HSYK üyelerinin bir bölümünün tüm hâkim ve savcıların katılacağı bir seçimle belirlenmesini öngörüyor.
“Geniş tabanlılık” ilkesi doğrudur ama HSYK üyeliğine
aday olan falanca birinci
sınıf yargıç veya savcıyı Hakkâri’den Edirne’ye kadar
ülke sathındaki on bin hâkim ve savcı nasıl tanıyacak da oy verecek?!
Adaylar TV’lerde
propaganda konuşması mı yapacak?! Eşantiyon mu dağıtacak?!
Etnik aidiyet, politik görüş, mezhep, cemaat ve ‘dernekler’ devreye girmeyecek mi?!
Siyaset bilimi şahittir ki, bu saiklerle yapılan ‘mesleki’ seçimler bu duyguları keskinleştirir, kurumların işlevini çarpıtır!
Elbette bugünkü HSYK oligarşiktir, “geniş tabanlılığa” geçmek şarttır ama bu, bahsettiğim sakıncaları giderecek metotlarla sağlanmalıdır. Her yargı kademesinden kıdem ve liyakate göre üye belirlenmesi gibi...
Anti-cephe!
Reforma karşı çıkan ‘cephe’ mesela diyor ki:
Meclis üye seçerse HSYK
RTÜK haline gelecektir!.. Koca koca hâkimler politikacıların kapısında HSYK’ya üye seçilmek için
kulis yapacaklardır!
Bunları yazanlar da, konuşanlar da
Adalet Bakanlığı’nın taslağını okumamışlar!
Bakanlığın taslağında böyle bir şey yok!
Taslağa göre, sayısı 20 civarına çıkarılacak HSYK üyelerinden sadece
küçük bir bölümünü Meclis seçeceği gibi, Meclis bunları hâkimler arasından seçmeyecek, belli niteliklere sahip
avukat ve hukuk profesörleri arasından seçecek, ağırlıklı çoğunluk yargıçlarda olacak!
Bence bunda sakınca yok ama karşı çıkılabilir elbette!
Fakat karşı çıkarken “RTÜK gibi olacak, hâkimler politikacıların kapısında bekleyecek” falan gibi ‘cepheci’ demagojilerden sakınmak gerekir.
Sistemdeki sorunlar
Reforma karşı çıkanlar AB belgelerinden de cımbızla cümleler seçiyorlar, tek taraflı bir resim ortaya koyuyorlar... Adalet müfettişlerinin bakanlıktan ayrılıp HSYK’ya bağlanması, HSYK’nın kendi bağımsız sekretaryasının olması gibi...
Bunlar bakanlığın taslağında da var zaten.
Sorun, sadece HSYK ile Adalet Bakanlığı arasındaki bağlantılar ve Bakan’ın kurul başkanlığı değildir. HSYK’nın yargıyla olan bağlantılarının ‘oligarşik’ nitelikte olması da çok ciddi bir problemdir.
Bu problem, HSYK’nın bugünkü oligarşik ve kooptatif (al gülüm; ver gülüm) yapısıdır:
Yargıtay,
Danıştay ve HSYK üyeleri birbirlerini seçiyor. Bu da taraflılık, özel
dayanışma, sübjektiflik gibi sakıncalara yol açıyor.
Bugünkü HSYK’nın “yargıyı bütünüyle temsil etmediğini, sadece
Yargıtay ve Danıştay’dan kıdemli yargı mensuplarının kurul üyesi olduğunu” İlerleme Raporları da yazmaktadır.
Reforma karşı çıkanlar mevcut yapıdaki bu tür sorunları, bu yöndeki raporları görmezden geliyorlar.
Netice: Yargı reformu şarttır; felsefesi, evrensel ilkeler olmalıdır. Konuya “cephe savaşı” kafasıyla değil, analitik gözle, bilgiyle ve çözüm amacıyla yaklaşılmalıdır.