Başbakan’a kızın, “Sen
köşe yazarı mı attırmak istiyorsun?” diye sorun, ama zahmet olmazsa tarihimizdeki “atılmış köşe yazarlarını” ve bunların hangi tarihte, kimler tarafından atıldığını da hatırlayıverin.
Başbakan’a kızın, “Biz buna müstehakız” filan deyin, ama zahmet olmazsa, elinde tuzluk, “28
Şubat andıçlarına” koşan genel yayın yönetmenlerini de gündeminize alıverin.
Başbakan’a kızın,
baskı görmüş
gazetecilerin yüksek seciyelerinden dem vurun, ama
İstiklal Mahkemeleri’nin tecziye ettiği köşe yazarlarını ve gazete patronlarını da gözünüzün önüne getiriverin.
Nazım Hikmet’e kim ne yaptı? Ki, aynı zamanda bir gazetecidir.
Sabahattin Ali’nin kafasını odunla kim patlattı?
Kemal Tahir’e hangi akıbet reva görüldü?
Zekeriya Sertel’e ne oldu?
Hangi çılgın Türkler Arif Oruç’u nasıl yıldırdı?
Bunları da bir soruşturuverin...
Başbakan’a kızın, “söz söyleme hürriyeti” filan gibi lafların arkasına sığının, yürüyüşler düzenleyin, bildiriler yayınlayın;
sendikanıza, cemiyetinize, konseyinize, örgütlerinize yakası açılmadık küfürler ettirin, ama şu soruları da soruverin lütfen:
Ey
Gazeteciler Cemiyeti,
İlhan Selçuk abimiz İpek Çalışlar’la Aydın Engin’i kapının önüne koyduğunda aklın neredeydi?
Ey sendika, senin “Sultan
Abdülhamit sansürünü” kınamaktan başka bir şey elinden gelmiyor mu? “Takrir-i Sükûn Kanunu” sansürüne karşı neden boynun kıldan ince?
Ey
Basın Konseyi, 28 Şubat’ın gazeteciler kıyımında neden bir
itiraz cümleni hatırlamıyoruz?
Başbakan’a elbette kızın, “gazeteci susturulamaz, bir ölür bin diriliriz, kimseye
boyun eğmeyiz” filan deyin,
ama netameli 28 Şubat sürecinde kimlere boyun eğdiğinizi, hangi karargâh çıktılarıyla hangi “yüksek yararı” gözettiğinizi, elinize tutuşturulan andıç belgeleriyle kaç meslektaşınızın hayatını kararttığınızı, kimleri “suç örgütlerine”
hedef gösterdiğinizi de arşivden bir çıkarıverin.
Madem üzerinizde otorite tanımıyorsunuz...
Madem “sustur şu gazetecileri” lafını izzet-i nefis meselesi yapıyorsunuz...
Madem en ilkeli, en cesur, en delişmen, en gözü kara, en gözünü budaktan sakınmaz sizsiniz...
Bu delişmenliğinizi 28 Şubat sürecinde gösterecektiniz.
Mehmet Ali
Birand,
Cengiz Çandar,
Ahmet Altan,
Mehmet Altan,
Ali Bayramoğlu,
Etyen Mahçupyan,
Nazlı Ilıcak, Ahmet Tezcan
Mustafa Erdoğan, Yalçın Özer, Nurettin Şirin,
Mehmet Barlas, Canan Barlas,
Mahir Kaynak, Koray Düzgören,
Abdurrahman Dilipak, Hasan Karakaya,
Ahmet Kekeç susturulduğunda, “Hop dedik sayın
general” diyecektiniz...
Hiç kimse sizden böyle bir şey istemediği halde, devletten alacağınız ihalelerin hatırına, sanki böyle bir şey istenmiş gibi
Emin Çölaşan’a kapıyı göstermeyecektiniz.
İstikbaldeki ihalelerin akıbetini düşünerek, irapta mahalli bile olmayan Bekir Coşkun’u tek kürekli sandala mahkûm etmeyecektiniz.
Başbakan’a kızın...
Elinizden geleni ardınıza koymayın...
Ben de kızıyorum ve yaptığı açıklamayı doğru bulmuyorum.
Fakat, şu farkı da görün:
Başbakan “sustur şu gazetecileri” dediğinde, hepiniz demeç kuyruğuna girip, “Hadi ordan, hop dedik, sana mı soracaktık” türünden,
terbiye ve nezaket dışı tepkiler verebiliyorsunuz... Bu kadar özgürsünüz.
Benzeri bir şeyi
Çevik Bir söylediğinde, “Emredersiniz Paşam” diyorsunuz.
Bunu kaç kez dediniz...
Konuşturmayın adamı sabah sabah ve gidin yatın...