Daha
Genelkurmay Başkanı
Başbakanlığa gitmemişti... Pazar sabahının ılıklığında kendi dünyamın sorularıyla meşguldüm: Türkiye’nin en pahalı resmi olan “Kaplumbağa Terbiyecisi”nde...
...Osman Hamdi’nin anlatmak istediği nedir?
Bu hafta vizyona giren ve Fellini’nin yaşamına projektör tutan “Nine” filmi üstünden İtalyan rejisöre baksak, başyapıtı hangisidir? “Sekiz Buçuk” mu, “Dolçe
Vita” mı, “Roma” mı?
Dağcıların ve kayakçıların korkulu rüyası “çığlara” karşı geliştirilen ve sporcunun üzerindeki giysiyi hava yastığına dönüştüren yeni buluştan bizimkilerin haberi var mı?
Fransa’nın Oscar’ı kabul edilen Cesar
Sinema ödül törenindeki İsabelle Adjani’nin görüntüsü nasıldı, türünden sorular.
***
HSCB ve sinagog bombalamalarına doğru da uzanacak gibi duran
Balyoz Sorgusu’ndaki yeni tutuklamalar...
Japonya ve Şili’den sonra Pakistan’a da uzanan deprem umacısı...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, ilk kez “AB
Reform İzleme Komitesi”ne
başkanlık yapması...
Ve bu haftanın ve yılların ezeli
gündemi “
Ermeni Soykırım”
yasa tasarısının
Perşembe günü ABD
Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Alt Komitesi’nde görüşülecek olması nedeniyle iki
uçak dolusu parlamenterin Amerika’ya gidişi...
Bunlar da
izlemekle kendimi yükümlü gördüğüm güncel akış idi...
***
Bir yandan da, özellikle Ermeni Soykırım Yasa Tasarısı’nın yeniden ilk gündem maddesi olmaya başlaması nedeniyle, Türkiye’nin özgürlükçü bir anlayış içinde, saydamlaşarak neden sorunlarını aşamadığını bunalarak gözden geçiriyordum...
Can Dündar’ın yazısında, Mustafa Kemal’in resmi tarihlerde yer almayan büyük aşkı Fikriye Hanım’ın akıbeti konusunda çarpıcı bir iddiaya rastladım. Öz yeğeni
Abbas Hayri Özdinçer, Fikriye Hanım’ın “sırtından vurularak öldürüldüğünü” söylemekteydi...
Hâlbuki o zamanlar
Anadolu Ajansı marifetiyle “
intihar ettiği” açıklanmıştı...
“Birinci
Cumhuriyet’in” DNA’larındaki karanlık ve kanlı
örtü sadece bu iddiadan ibaret değildi...
***
Taraf Gazetesi’nde de Ayşe Hür, “
Malta Sürgünleri”nin, daha sonra Birinci Cumhuriyet’in harcını karan “
Savaş ve 1915 Tehcir Suçluları” olduğunu belgeleriyle anlatıyordu...
Osmanlı Mebusan Meclisi bu sanıkların yargılanmasını başlatmış, sonra bu sanıklar Malta’ya sürülmüş, zaman içinde de kurtularak Ankara’da Birinci Cumhuriyet kadrolarını oluşturmuşlar...
Yargı sürecindeki “Tehcir” meselesi, inmemek üzere rafa kalkmış...
***
Fikriye Hanım’ın ölümünden “savaş ve tehcir suçlularının” üzerinin örtülmesine, geçmişimiz çok karanlık...
Resmi
Tarih yalanlarının haddi hesabı yok.
Dersim İsyanı meselesinin iç yüzünden de kamuoyu çok yeni haberdar olmadı mı?
Ama daha vahimi hiç bir şekilde geçmişteki bu bagajlardan “arınmaya” yönelik bir toplumsal iradenin devreye girmemesi...
Ve Dersim’in çıkardığı haklı gürültüyü, belki de “savaş ve tehcir” söz konusu olduğu için “Malta Sürgünü” konusunun çıkarmaması...
Bizzat mağdurların bile geçmişe “insan ve hukuk” üzerinden değil, hepimizin bunlara karşı körleşmelerin şartlanmaların dürbünleriyle bakmaları...
***
İki uçak dolusu parlamenter...
“Ermeni Soykırım Yasa Tasarısı” nedeniyle gene Washington’dalar...
Hafta boyunca ve belki ertesinde de konumuz bu olacak.
Neden?
Fikriye Hanım’ın nasıl öldüğünü gizlediğimiz ve Malta Sürgünleri’ni yargılamadığımız için...
Birinci Cumhuriyet’in bu çok ağır virütük ve mikrobik kalıntılarından arınmadıkça, buralarda berrak, sağlıklı, bol oksijenli bir hayat söz konusu olabilir mi?
Aslında
cevap Osman Hamdi’nin “
kaplumbağa terbiyecisi” adlı olağanüstü tablosunda var.
Çok merak ederseniz, oradan devam ederiz...