İki gündür
Balyoz darbe planları nedeniyle başlatılan adli
operasyon gündemi kapladı. İlk olarak
Taraf gazetesinde yayımlanan, bu gazete tarafından savcılığa teslim edilen Balyoz belgeleri, 2002
Aralık ayıyla 2003
Mart ayı başında İstanbul’da,
Selimiye Kışlası’ndaki 1.
Ordu karargâhında yapılan bazı çalışmaların ürünü.
Bu çalışmalar, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin
Kasım 2002’de tek başına iktidara gelmesi üzerine kurgulanacak bir askeri darbeyle ilgili, görebildiğimiz kadarıyla.
Kaderin ilginç bir cilvesi, bugünün Genel
kurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ, o planların hazırlandığı dönemde
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı’ydı. Komutanı ise Orgeneral
Aytaç Yalman’dı.
Genelkurmay Başkanı ise Orgeneral
Hilmi Özkök’tü. Henüz Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan olmamıştı,
Abdullah Gül’dü Başbakan.
Milli Savunma Bakanı yine Vecdi Gönül’dü.
Geçenlerde sızan bilgiler,
Özden Örnek günlüklerinden çıkarsama yoluyla elde edilen bazı belirtiler, o günlerde
Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman ile onun kurmay başkanı
İlker Başbuğ’un,
1. Ordu’nun bir darbe girişiminde bulunmasını engellemek için bazı aktif girişimlerde bulunduğunu ve bu yolla
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e yardımcı olduklarını ortaya koyuyor.
Peki neydi bu aktif girişimler? Yine dolaylı yollardan elde edilen bilgilere göre Kara Kuvvetleri, İstanbul’daki girişimlerden haberdar olunca, 1. Ordu’nun bazı önemli birliklerinin yerini kaydırmış, yani 1. Ordu’yu bir ölçüde güçsüz bırakmıştı.
Buradan Orgeneral İlker Başbuğ’a (ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’a) soralım öyleyse: Bu iddia doğru mudur, o dönemde 1. Ordu’nun ‘istenmeyen’ bir girişimde bulunmasını önlemek için bu orduya ait bazı birlikleri başka bölgelere kaydırdınız mı?
Buradan bir başka soruyu da, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ve Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’a yöneltelim: Dönemin Milli
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Şenkal Atasagun, gazeteci Mustafa Balbay’ın notlarına göre, ‘1. Ordunun
darbe planı hazır’ diyor. Bu bilgiyi gazetecilere veren
MİT Müsteşarı, aynı şeyi size de söyledi mi? Söylediyse ne zaman söyledi? Bu bilgiyi alınca siz ne yaptınız?
Sorularımızı sorduktan sonra, bir alternatif yakın tarih yazımına geçelim...
Kara Kuvvetleri ve Genelkurmay, 1. Ordu’nun bu hazırlıklarından, niyetlerinden haberdar olur olmaz askeri yargıyı harekete geçirseydi ve bugün yapılan adli operasyon o zaman askeriyenin içinde gerçekleşseydi ne olurdu?
O gün, ‘Kol kırılır yen içinde’ demek yerine derin bir
soruşturmaya girişilseydi, acaba daha sonra ortaya çıkacak
Ergenekon çeteleri, ulusalcı örgütlenmeler vs. ortaya çıkabilir miydi?
‘Balyoz’ planı zamanında ortaya çıkarılıp kovuşturulsaydı, sonradan
Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven gibi başka planlar hazırlanabilir miydi?
‘Genç subaylar tedirgin’ manşetleri atılabilir miydi?
Konu sadece Türk Silahlı Kuvvetleri’nin iç disiplini ve bunun ülkenin gündelik siyasetine yansımalarıyla sınırlı değil. Ülkenin Başbakanı olarak Abdullah Gül ve onun takipçisi Tayyip Erdoğan’ın
darbe planlarıyla ilgili bilgi sahibi olduktan sonra neden hiçbir şey yapmamayı seçtikleri de sorgulanmalı.
Başbakan, 2003’te sorumluluklarını yerine getirip savcıları harekete geçirseydi, Genelkurmay Başkanı’nı adli soruşturma açmaya zorlasaydı, kendi emrindeki
Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu devreye sokarak araştırma-soruşturma yaptırtsaydı, bugün hâlâ bu konuları konuşuyor olur muyduk?
Türkiye çok daha sağlıklı bir demokraside yaşıyor olmaz mıydı?
***
İyi
yönetim odur ki, sorunları daha ortaya çıkmazdan önce görebilmeyi ve aktif önlemler almayı gerektirir.
Hadi diyelim ortaya çıkmadan göremediniz, ortaya çıktığında hemen bu sorunları ortadan kaldırmak için gereken adımların hepsini atmadınız?
Evet, bir önemli derdimiz de bu: İdarei maslahatçılığın yerine iyi yönetimi koyabilmek.