Ergenekon sanığı Şener Eruygur'un başkanlığını yaptığı Atatürkçü Düşünce Derneği'nin 2007'de organize ettiği
Cumhuriyet Mitingleri'nin tek hedefi vardı: İçeride ve dışarıda Türkiye'nin
demokrasiden ve çağdaş değerlerden koptuğu,
İslamlaştığı mesajını vermek.
Onlara göre,
kavga İslam ile demokrasi,
laiklik ve çağdaş değerler arasındaydı. Tabii, Batı'nın hangi safta yer alması gerektiği de açıktı.
Manşetleri ve ekranları uzun süre dolduran miting görüntüleri, dünyanın hayli ilgisini çekti. Yüzlerce gazeteci, bu iddianın doğru olup olmadığını araştırmak için Türkiye'ye
akın etti.
Belli angajmanları olanlar ve bulvar medyası hariç, ciddi araştırmacıların vardığı sonuç, mitingleri organize edenleri hayal kırıklığına uğratacak cinstendi. Çünkü
New York Times,
Guardian,
Le Monde,
Financial Times gibi Batı'daki etkili haber kaynakları, iddiaların gerçek olmadığını anlatan birçok haber ve
analiz yayınladı. Bu yazılarda, iddia edildiği gibi
AK Parti iktidarında Türkiye'nin demokrasiden ve Batı'dan uzaklaşmadığı, aksine
Avrupa Birliği sürecinde en ciddi reformların bu dönemde yapıldığı vurgulandı.
Hatta
Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, Avrupalı
Yeşillerin lideri
Kızıl Danny,
Joost Lagendijk ve Cem
Özdemir gibi isimler gazetelere ilan vererek, Türkiye'nin AK Parti ile Batı'dan uzaklaştığı iddiasını yalanladılar.
Onlara göre, Türkiye'deki kavga, mitinglerin ima ettiği gibi
dindarlar ile laikler arasında değil, demokratlarla statükocular arasında yaşanıyordu. Bir yanda daha fazla
özgürlük ve değişim isteyenler, diğer yanda değişime karşı çıkan ve özgürlükleri tehdit olarak görenler.
Balyoz darbe planında isimleri geçen onlarca generalin bir günde gözaltına alınması, eski tartışmayı yeniden alevlendireceğe benziyor. Soru yine aynı: Türkiye'deki mücadelenin tarafları kim?
Batı'daki muteber gazetelerden biri olan
Wall Street Journal'de
pazartesi günü çıkan haber bu açıdan üzerinde düşünmeye değer. Çünkü ciddi bir gazetede yayınlanmasına rağmen, yapılan kategorizasyon bulvar gazetelerinin basitliğini çağrıştırıyor. Marc Champion imzasıyla İstanbul'dan yazılan analizde,
Erzurum-
Erzincan hattında yaşanan olaylar üzerine artan gerilim ve genel olarak Ergenekon dosyası ele alınıyor. Satır arasında, Türkiye'de bir güç mücadelesi yaşandığına atıfta bulunuluyor ve bu kavgadaki tarafların dindar muhafazakâr hükümet ile laik nizam (establishment) olduğu belirtiliyor.
İlerleyen satırlarda, mücadele eden taraflar kategorisi daha da genelleştirilerek basitleştiriliyor. Yazıda geçen şu cümle, gazetecinin hadiseye nasıl baktığını ortaya koyuyor: "Türkiye'nin dindar ve laik elitleri arasında 2007'den bu yana kansız,
sanal bir
iç savaş yaşanıyor."
Bu ifade, dün bir gazetemizin birinci sayfasına "Türkiye'de kansız iç savaş yaşanıyor" şeklinde yansımıştı. İlk önce bu başlığı görünce, bir
çeviri hatası olacağını düşündüm. Açıkçası sık sık gazetelerimizin yaptığı yanlışlardan biri diye düşündüm. Ancak bir yanlış yoktu. Haberin orijinalinde de aynı ifade yer alıyordu.
Bu tasnifte çok büyük iki yanlış ve saptırma olduğunu düşünüyorum. Birincisi, İspanya'nın, İtalya'nın, Portekiz'in ve komşu Yunanistan'ın yıllar önce cuntalardan temizlenmek için yaptığı türden bir mücadele nasıl iç savaş olarak nitelendirilebilir? Mevcut yasalarımıza göre bile suç olduğu açık olan cuntacılık, bir iç savaşın tarafı gibi gösterilebilir mi?
İkinci yanlış, kategorilerle ilgili. Bu mücadele dindar elitlerle laikler arasında ise cuntacılığa
bayrak açmış olan Ahmet Altan'ı nereye koyacağız?
Cengiz Çandar, Hasan
Cemal,
Şahin Alpay gibi liberal isimlere, dindar elit mi diyeceğiz? Darbelere karşı çıkan
Yahudi asıllı ateist
Roni Margulies, ne zamandan beri dindar elitler arasında yer alıyor?
Darbelere Karşı 70 Milyon Koalisyonu'nda başı çeken isimlerden biri olan
oyuncu Lale Mansur da mı dindar elit? Gazetenin dindar elit kategorisine soktuğu listeyi uzatabiliriz: DTP, DSİP, EHP, Genç Siviller, DÖH, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De, ÖSH,
Yeşiller Partisi... Keşke bu isimler, yazarın yaptığı bu çarpık ve aşırı indirgemeci tasnife
itiraz etse...
[email protected]