Bugünlerde “TSK’nın sabrı taşmak üzere” diye yazıp duran iki köşe yazarının gayretleri dikkat çekiyor.
Anlaşılan, bu bir “
mesaj”. Ama bu mesajın anlamını çözmek ve muhatabını bulmak için öteden beri “ordunun sözcüsü” unvanı taşıyan bu
kalem erbabının bugün “ordunun hangi bölümünün” sözcüsü olduklarını belirlemek gerekiyor.
Şuradan başlayalım: TSK içinde birtakım kanunsuz yapılanmalara bulaşmış kişilerin ve grupların tasfiyesi anlamına gelen bir hukuk süreci devam ediyor bugün. TSK’nın bugünkü
komuta kademesi de bu hukuk sürecinin önünde durmaya niyetli değil.
Mesela,
Genelkurmay Başkanı’nın
Kozmik Oda araması hakkında “Ben izin vermeseydim zor girerlerdi” şeklindeki sözleri bu bakımdan yanlış sayılmaz.
Ama Başbuğ’un bu süreci başlatan kişi olmadığı da ortada. Ayrıca TSK’nın komuta kademesinin bu “
doğal” sürecin dışında kalma veya bu sürece engel olma lüksüne sahip olduklarını da düşünmek zor.
Diğer taraftan TSK içinde cuntacı unsurlara karşı canla başla mücadele veren birilerinin de mevcut olduğu anlaşılıyor.
Genelkurmay’ın en mahrem birimlerinde olup bitenleri “BBG kamerası” gibi kaydedip dışarıya sızdıranların “hariçteki” bir kısım güçler olduğunu düşünmek aptallık olur. Bu işleri, “Ergenekonsever” kesimin iddia ettiği üzere tek başına “
Polis İstihbaratı”nın gerçekleştirdiğini düşünmek de epeyce hayalcilik gerektiriyor.
(Gerçi Emniyet teşkilatımızın bu kadar güçlü bir istihbarat yeteneğine sahip olmasına itirazımız olmaz, ama ordumuzun bu kadar güvenlik zafiyeti içinde olduğunu kabul etmeye de gönlümüz razı olmaz! Zaten rasyonel bir değerlendirme yaptığınızda göreceğiniz gibi gerçek bu değil.)
Genelkurmay Başkanı’nın bu grubun faaliyetlerinden memnun olduğu herhalde söylenemez. Bu grubun da Başbuğ hakkında olumlu duygulara sahip olmadığı belli. Ama Başbuğ, TSK içinde cunta oluşumlarına da müsamaha göstermeye niyetli olmadığını her fırsatta belli ediyor.
Ne var ki kendi komuta hiyerarşisi içinde antidemokratik arayışlara izin vermeyeceğini ifade ederken, geçmişte bu tür girişimlere bulaşmış ve bir kısmı hala TSK içinde görev yapmaya devam eden kişi ve gruplara karşı tutum almaya istekli görünmüyor.
Çünkü vaktiyle cunta oluşumları veya
darbe planlamaları düzenleyen kişilerle aynı duygu ve düşünceleri paylaşan -mesela
iktidar partisini rejim adına tehdit olarak algılayan- kişiler kurumda hala çoğunluktalar. Baş
buğ bu kesimin maddi veya manevi
baskısını üzerinde hissediyor olmalı.
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sabrı taşmak üzere” mesajını verenler de bunlar. Bir anlamda Genelkurmay Başkanı’na “gaz veriyorlar”. Öyle anlaşılıyor ki Genelkurmay Başkanı da zaman zaman bu kesimi sakinleştirmek için birtakım çıkışlar yapıyor. Mesela savaş gemisinde
basın toplantısı düzenliyor veya “bildiklerimizi açıklarız” diye tehditvari açıklamalar yapıyor.
Ama bu çıkışlar neticede ne gaz verenleri tatmin ediyor ne de TSK’nın veya bizzat komutanın itibarını zedelenmekten koruyabiliyor.
Zaten Genelkurmay Başkanı üzerinde baskı kurmaya çalışanlar Başbuğ’a pek sempati besliyor da değiller. Dünkü son dalgada gözaltına alınan Özden Örnek’in günlüklerinde yer alan “Güvenilecek bir
general değil” tespitini akıllarından çıkarmıyorlar muhtemelen.
Bu durumda Genelkurmay Başkanı’nın bilinen pozisyonu değişmeyecek demektir.
Öyleyse “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sabrı taşmak üzere” mesajının bir başka anlamı mı var?