Yeni nesil hukukçular mülkün temelinde
adaletin olduğuna tam inanıyor.
O yüzden kuru gürültüye, güç gösterilerine, tehdit ve şantajlara aldırmadan "ihkak-ı hak" için uğraşıyor.
Osman Can Beyefendi ile
Sabih Kanadoğlu'nu canlı yayında seyrettik. Bir kesimin hukuk filozofu Kanadoğlu, sadece "Men ederim!" diyebildi. Bu cümle her şeyi ifade ediyordu aslında. Kanadoğlu kuşağından, kendilerini devlet görenlerin DNA'sını veriyordu bu iki kelime. Bir program gösterdi ki, Kanadoğlu'nun hukuk alanındaki behresi "men etmekten" ibaretmiş.
Onlar yeni fikirleri düşman ilan ettiler. Yeni nesilleri düşünce üretmekten men ettiler her zaman. Ülküsü "yükselmek ve ileri gitmek" olan cumhuriyet çocuklarının çalışma şevkinin köküne kibrit suyu döktüler. "
Devrim Arabaları" filmi, Kanadoğlu'nun şahsında temsil edilen bu zihniyeti, genlerine kadar deşifre ediyor. Bir milletin nasıl kötürüm edildiğini, ETÖ
tipi yapıların nasıl çalıştığını, gayretin, feragat ve fedakârlığın bir kanlı şafakta nasıl asıldığını, sinema keyfi içinde görmek isteyenler için Devrim Arabaları faydalı bir film. Son günlerde aynı neslin
savunma kanadından Turgut Kazan'ı dinliyoruz hayretler içinde! Alacağı para karşılığında müvekkilini savunmak üzere tutulan bir
avukat, kendinden geçiyor, çılgına dönüyor. Devletin savcısına
militan, delillere "çuval" diyor! Poyrazköy'de çıkartılan LAW silahlarına, milletin gözünün içine baka baka "
boru" diyebilen mantığı kullanıyor!
Eski nesil ne derse desin.
Cemre düşmüş, karlar erimeye başlamışsa, en muhkem
baraj duvarları bile dayanamaz artık. "Men" edemez çağlaya çağlaya akışlarını. Bu işin ilmini bilenler, barajın yıkılmaması için hemen kapakları açarlar. "Yükselmek ve ileri gitmek" üzere her sabah telkin alan cumhuriyet çocukları artık demokrasiyi şart görüyor. Sezer zamanında "eski nesilden güvenilir" hukukçuları tuğla gibi dizerek örülen ideolojik setin üstünden aşıyorlar. Bağırarak, çağırarak, ağızlarından
tükürük saçarak değil, hukukun gereğini yaparak...
Bu arada
CHP'nin,
tutuklu savcı
Cihaner ile kol kola olduğunu öğreniyoruz. Bir ordu
komutanı, bir başsavcı, bir
jandarma alay komutanı, iki MİT'çi ve üç ayakçı siville birlikte kurulmak istenen
komployu CHP en ince detaylarına kadar biliyormuş.
Orgeneral hariç adalet diğerlerinin yakasına yapıştı. 3.
Ordu karargâhına yaptırdığı
Ergenekon anıtıyla hafızalarda yer eden komutan da adaletin önünde ifade vermeye çağrılıyor. CHP'nin bu hali Mesut Yılmaz'ı hatırlattı. Jandarma enerji operasyonu yapmış ve operasyonun ucunun
Başbakan Yılmaz'a çevrildiği duyulmuştu. Yılmaz o zaman kararlı bir ses tonuyla "Devlet vatandaşa komplo kuramaz!" demişti. Şimdi
Baykal ve Bahçeli, "AKP ve
Gülen'e komplo" belgesinde yer alan AKP ve Gülen isimlerinin geçtiği yerlere Baykal ve Bahçeli yazıp o
eylem planını lütfedip okusalar!.. Bir kere de böyle anlamaya çalışsalar o zaman ne derlerdi?
Cihaner'in çocuğunun
çizgi film CD'lerinin alınmasını dayanılmaz bir acı olarak sunan medya mensupları, bir de İsmailağa mensuplarının çocuklarına baksalar. Cihaner'in suçsuz biri olmasına rağmen sorguladığı hamile S.G.'nin yerinde bir an kendi eşlerinin olduğunu düşünebilseler, haberleri böyle mi yaparlardı? Bahçeli bütün bu olanlara karşı tavrını
erken seçim teklifiyle koydu. Suçsuz bir kadını, hamile olduğuna bakmaksızın sorguya alıp, karnındaki çocuğu telef edenlere karşı kör olup, çizgi film CD'sine acıyan zihniyetin başımıza sardığı problemleri, Sayın Bahçeli seçimle mi çözecek?
Ortada bir ses bandı var. Arınç'ı takip edenlere emri ben verdim, diyor sesin sahibi. Bu emirleri vermekle övünen zihniyet seçimle bertaraf edilebilir mi? Siyaset kelime cambazlığı ve ayak oyunlarından kurtulup, çözüm mercii olmak zorunda. Bir kısım askerler, yargıçlar,
siyasetçiler, akademisyenler (...) istemese de...