Doğrusu... Öğleden sonra,
Hâkim ve
Savcılar Yüksek Kurulu (
HSYK) açıklaması ertesinde, meslekten men edilen Van Savcısı Ferhat
Sarıkaya’yı anımsamış bir şekilde, büyük bir soğukkanlılıkla haber izlemeyi kestim.
Çünkü “statükonun yargısı, değişimin yargısı” formülünü kullanarak her şeyi açıkça görmek mümkündü...
Ya da...
“Tek parti zihniyetinin yargısı, demokrasinin yargısı” ayrımı da yapılabilirdi.
***
Gündemim tam göbeğinde
Erzincan’da
Başsavcı İlhan Cihaner’in tutuklanması vardı...
Baktım bu gelişme
Ankara’daki yargıyı ve yüksek yargıyı çok huzursuz etti...
Önce,
Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı, Erzincan Cumhuriyet Başavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanmasıyla sonuçlanan
soruşturmayı mercek altına aldı.
Ardından...
HSYK da olağanüstü toplandı. Toplantıya
Adalet Bakanı Sadullah Ergin katılmadı.
Yaklaşık dört saat süren toplantı sonrasında alınan kararlara ilişkin yazılı bir açıklama yapıldı.
Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve HSYK üyesi Ahmet
Kahraman ise yazılı açıklama yapılmadan önce toplantıdan ayrıldı.
HSYK, haklarında hiç bir soruşturma yapılmamış olan
Erzurum özel yetkili Cumhuriyet Başsavcıvekili Tarık Gür, Cumhuriyet Savcıları Rasim Karakullukçu, Mehmet Yazıcı ve Osman
Şanal’ın,
CMK 250. maddesi kapsamındaki yetkilerinin kaldırılmasına karar verdi.
HSYK, Erzurum
Cumhuriyet Başsavcısı Sinan Kuş, Başsavcıvekili Tarık Gür, Cumhuriyet Savcıları Karakullukçu, Yazıcı ve Şanal ile diğer ilgililer hakkında yasal gereğinin yapılması için suç duyurusunda bulunulmasını da kararlaştırdı.
HSYK, kararı oy çokluğuyla aldı.
Ve bu karar neticesinde dört savcı artık Erzurum’da yürütülen
Ergenekon soruşturmasında görev alamayacak.
Görüldüğü gibi ayrışmaların ekseninde hep “Ergenekon” var...
Olayları güncelin kelepçesinden kurtararak, daha geniş ve sağlıklı bir çerçeve açısından görebilmek için siz bunu “yeni devlet-eski devlet” diye de okuyabilirsiniz...
***
Demokratik ülkelerde eşi menendi olmayan “askeri yargı” konusunda ağzını açmayan...
28
Şubat darbe döneminde
Genelkurmay’a brifing almaya gitmekte beis görmeyen...
27
Nisan Muhtırası’nı da tavana bakarak geçiştiren zevat...
Konu Ergenekon olunca sinir ucuna dokunulmuşçasına anında ayağa kalkıyor...
Demek ki gelişmeleri, “hukuksal çerçevede” değil, alınan kararların “kimin hukukuna” uygun olarak alınmakta olduğunu tartarak değerlendirmekte isabet var... “Saray”ın hukuku mu, “tebaa”nın hukuku mu?
***
Ankara’da yargı huzursuzlanınca benim aklıma otomatik olarak “meslekten men edilen” Van Savcısı
Ferhat Sarıkaya gelir...
İddianame yazdığı için mesleğinden men edilen Ferhat Sarıkaya için kimsenin sesi çıkmamıştı... Neden acaba?
***
Nedenini daha sonra öğrendik...
Anayasal bir suç işleyerek
Parlamento iradesine ket vuran eski
Genelkurmay Başkanı, e-muhtırayı bizzat yazdığını açıklamakla kalmamış, Van Savcısı’nı da işten attırdığını
itiraf etmişti...
Söz konusu “askeriye” olunca Ankara sus pus...
Yok, eğer Saray’a yönelik bir hukuksal denetim söz konusuysa Ankara diken üzerinde...
Van Savcısı’na yapılan askeri eyleme ses çıkarmayanlar, Erzurum’daki gelişmelere şahin kesiliyor ise bunda bir çifte standart, bir gariplik, hukuk dışı bir
algı aramak çok mu yersiz?
***
Statüko-değişim kavgası günü birlik bir süreç değil...
Günlük gelişmeleri izlerken, bunun tarihsel bir sürecin parçası olduğunu asla unutmamak gerek...
Ne oluyor?
“Ergenekon” üzerinden “yeni devlet-eski devlet” kavgası yaşanıyor...
Bundan sonra ne olur?
Günlük gelişmeler ne olursa olsun, hiç şüpheniz olmasın zamanın ruhu, tarihin temposu kendi mecrasında akar gider...
Uluslararası konjonktür, yeni devlet iradesi, bu değişimin var gücüyle arkasında...
Tek parti hukuku buna ne kadar direnebilir ki?