Soru 'kaçınılmaz', çünkü bu milletin 'vasfı askerliktir' diyor bir tarihçi. Kendisi hem akademisyen hem de
Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü.
Muhafazakâr,
dindar, milliyetçi ve de ulusalcı çevrelerin neredeyse müştereken iltifat ettiği birisi:
İlber Ortaylı... Bir yerde konuşma yapmış. Düşüncelerini sarâhatle ve samimiyetle dile getirmiş. Şaşıranlar olmuş Ortaylı'nın konuşmasına, özellikle muhafazakâr çevrelerden. Anlamaya çalışanlar ve
iletişim kazası olarak değerlendirenler de yok değil...
Ortaylı, 'son yıllarda Türkiye'de milliyetinden utanma duygusunun, antimilitarist, asker düşmanı bir
topluma doğru gidişin körüklendiğini' söylemiş.
Asker düşmanlığının körüklendiği lafı, General Başbuğ'un 'TSK'ya karşı asimetrik savaş yürütülüyor' iddialarının uzantısı. Yalnız,
Balyoz ve
Kafes planlarını açıklamanın ve tartışmanın, hatta EMASYA'yı kaldırmanın 'asker düşmanlığının körüklenmesi' hanesine yazılıp yazılmadığı merak konusu şimdi.
Militarizmin, kaybetmememiz lazım gelen bir haslet olduğunu da öğrenmiş bulunuyoruz böylece. Militarizm iyi bir şey, çünkü bu özelliğimizi kaybettirmek isteyen
Avrupa! 'Burada aynı vasfa sahip olmayan Avrupa devletlerinin kışkırtmasının olmadığını söyleyemeyiz... Türk toplumunun militarist olmasından Belçika'nın, İsviçre'nin ne zararı olabilir?
Askerî vasıflarını kaybetmiş Avrupa, bizde bulunan bu vasfın da yok olmasını istiyor... Hiçbir kavim kendi kaybettiği vasfın başka bir kavimde devam etmesini istemez. Türk askerî sanatından, askerî toplum özelliğinden insanlar rahatsız oluyor, ama ne yapalım bu Türklerin en önemli vasfı. Bizde de resim,
heykel sanatı yok, musikiyle uğraşılmaz, filozof yoktur, fakat ölmeyen sanatımız, vasfımız askerliktir.' Ortaylı, 'bu millet adam olmaz, ancak asker olur', mu demek istiyor?
Militarizm övgüsünde Atsız'dan geri kalır değil bu sözler. Mussolini'ye yazdığı 'davetiye'de; Buyursunlar... Bizim için şavaş düğündür; /Din Arab'ın, hukuk sizin, harp Türk'lüğündür.
'Sivil siyasetin kendini geliştiremediği ortamda
darbe kaçınılmazdır', diyerek de militarizmin nimetlerini sonuca bağlamış Ortaylı. Profesör meseleyi böyle formüle edince 27
Mayıs darbecilerinden
Numan Esin'in anılarındaki şu
akıl yürütmesini de doğru saymak gerek: 'Menderes'in, Bayar'ın ve yakın arkadaşlarının sorumluluğu ihtilal şartlarını Türkiye'de yaratmaktır. Yargılanmaları da 'ihtilale sebebiyet vermek'ten olmalıydı'... İyi mi? Hem darbeyi yapacaksın, hem de siyasileri 'bize niye darbe yaptırdın' diye yargılayacaksın!
Tarihî konuşmanın başka temaları da var. Bunlar arasında yüz binlerce öğrenciyi, sınav gözcüsünü vs. 'toplu
kopyacılık'la itham eden bir kısım ilginç. Şöyle diyor tarihçi: 'Doğu ve Güney
doğu Anadolu'daki üniversiteye giriş sınavlarında açık şekilde kopya çekiliyor... Böylelikle iyi okullara ehil olmayan öğrenciler geliyor. Bunun açtığı gediği
Galatasaray Üniversitesi'nde ben hissediyorum'. En somut itham
Galatasaray Üniversitesi öğrencilerine yönelik; ispat edebilecekler mi suç işleyerek Galatasaray'ı kazanmadıklarını?
Yeni açılan üniversitelerle ilgili şaşırtıcı ifadeler de şöyle: 'Üniversite tabii ki açacaksın, ama Hakkari'nin dağına değil, Kastamonu'nun dağına değil. İcabında Ankara'ya 20 üniversite kurarsın. Doğudan gelen çocuklar o şehrin kültürünü görür. Her yere gidip üniversite kurulur mu ya. Bu bir ahlaksızlıktır... Evvela
bakkal çakkal çocukları kandırıyor. Ondan sonra oradaki ev sahipleri kazıklıyor çocukları. Ondan sonra her şehirde vardır onlardan bir sürü pis herifler
genç kızları kovalıyor'...
Hakarete uğramayan kimse kaldı mı?
Başbakan Erdoğan'a da bir 'uyarı'sı var Ortaylı'nın: 'Açılım boş laftır... Bunlar tehlikeli işler, belediyeciliğe benzemez.' Anlaşılan hazret, belediyelerde halka
hizmet etmeyi 'devlet adamlığı'ndan saymıyor. Devlet yönetmek ciddi iştir tabii memura yakışır!
Bu arada AK Partili 'belediyeci'ler Profesör Ortaylı'ya
TBMM Onur Ödülü verilmesi için MHP ile uzlaşmışlar. Darbe olmuş ve asker yeni bir kurucu meclis seçmiş de bizim mi haberimiz yok?