Memleket gergin.
Sokakta eylemler, günü birlik grevler, Meclis’te
tansiyon yüksek, siyasiler barut fıçısı.
Ankara’da elli bin türlü
senaryo havada uçuşuyor.
Birileri hala kapalı kapılar ardında planlar yapmaya devam ediyor.
Bu kadar deşifre olmalarına rağmen hükümeti devirme çabasındakiler emin olun boş durmuyor.
Şu memleketin geçmişini berbat ettikleri yetmeyenler yeni nesillerle uğraşmayı sürdürüyor.
Bırakın artık bu
ülkenin geleceğini.
Bırakın artık okuyup ülkesine faydalı olmaya çalışan gençlerin peşini.
Nedir bu düşmanlık ?
Hala bu ülkenin evlatlarını üniversiteye sokmamak için mücadele veriyorsunuz.
Hala milletin çocuklarının önünü kesmeye çalışıyorsunuz.
Anneleri, babaları bu ülke için çalışan, bu ülkeye
vergi veren insanların çocuklarını hala üniversite kapısında ‘sen gel sen gelme’ diye ayırıyorsunuz.
Nedir derdiniz ?
Bu ülkenin çocuklarının bir kısmını sırf meslek lisesine gidiyorlar diye diğerlerinden ayıran zihniyet ülkenin geleceğinin peşini bırakmıyor.
Aslında herkes neyi içinize sindiremediğinizi çok iyi biliyor.
Ama çok ayıp ediyorsunuz.
İstanbul Barosu YÖK’ün
katsayı düzenlemesine yeniden
itiraz etti.
Daha önce herkese eşit katsayıyı iptal ettiren Baro’nun, 29 Aralık’ta sessiz sedasız Danıştay’a yeni düzenlemeyi de iptal dilekçesi verdiği ortaya çıktı.
Karar önümüzdeki günlerde açıklanır.
0.13 ve 0.15 katsayı uygulamasını bile çok görenler şimdi illa daha gençlerin canını
yakmak için çaba sarf ediyor.
Gençlerin üzerine karabasan gibi çöken bu koca koca adamlar çocuklarla uğraşmaktan bir türlü vazgeçmiyor.
Gerekçe ise YÖK'ün kararının, "uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararlar doğuracağı" iddiası.
Allah aşkına bu ülkeye telafisi güç zararları kim doğuruyor kendinize bir bakmayı deneseniz nasıl olur ?
Milyonlarca öğrenciyi umursamadan sırf bir inat uğruna direttiğiniz katsayıyı önce kafalardan kaldırmayı deneseniz.
Ve işe kendinizden başlasanız.
Bu işin bir tarafı.
Gelelim diğerine.
Artık Türkiye’de bazı sorunları çözmek için a’dan z’ye kadar planlara gerek bırakılmadan bir şeyler yapılmasının zamanı gelmedi mi ?
Türkiye’yi yönetenlerin artık yönetmelikler üzerinde oynamaktan vazgeçip kesin çözümler için harekete geçmesinin zamanı gelmedi mi ?
Emaysa gibi bir
demokrasi dışı
protokolü
kanun maddesini ortadan kaldırmadan çözmeye çalışmak yerine o protokole yol açan yasal düzenlemeyi yapmanın zamanı gelmedi mi ?
‘10 dakikada iptal edilir’ denilen bir protokol yeri gelir 10 dakikada yeniden imzalanamaz mı ? Niçin bir daha böylesi bir protokolün imzalanabilmesinin önü kapatılmıyor ?
Ülkeyi yönetenlerin ülkenin kronikleşmiş sorunlarına milli iradenin tecelli ettiği
TBMM dışında çözüm aramaktan vazgeçmelerinin zamanı gelmedi mi ?
Yapılması gerekenleri yasal düzenlemelerin kenarından geçerek yapmaya çalışmak Ankara’yı çıkmaza sokuyor.
İktidar kesin çözümlere bir türlü cesaret edemediği için çok gergin.
Gerginlik maalesef kendisini yıpratmaya çalışanların eline sürekli koz veriyor.
Bütün engelleme çabalarına rağmen milleti arkasına alarak yürümek yerine, sorunları milletle birlikte çözmeyi denemek yerine hükümet adımlarını hep ürkek atıyor.
Başbakan’ın “anlatamadıklarım var ülkem bunları kaldırmaz” dediği olayların az çok ne tür hadiseler olduğunu tahmin edebiliyoruz.
Bu ülkede
darbeci zihniyet bu kadar deşifre olmuşken cuntacılar artık milletin gözbebeği TSK içinde bile tukaka ilan edilmişken niçin hala Ak Parti el frenini indiremiyor ?
Yamalı bohça gibi yapılan işlerden bu memlekete hayır gelmediği ortada.
Emine Hanım’ın yaşadığı
GATA skandalı bütün Türkiye’den tepki gördü.
Başbakan kendisine yapılan demokrasi dışı belki de insanlık dışı muameleleri siyaseti bıraktıktan sonra kaleme almak yerine uygun bir şekilde toplumla paylaşmayı düşünse.
Her şeyin bu kadar deşifre olduğu bir
demokratikleşme sürecinde Türkiye’de bilinmeyen bir şey kalmasın ki; artık sorunların kesin çözümü için gereken
Anayasa değişikliğinin cesaretle düğmesine basılsın.
Türkiye’yi herkesin demokrasiyi içine sindirmesi gereken bir ülke haline getirmek için millet üzerine düşeni yapmaya hazır.
Başbakan ‘anlatamadıklarım var’ dediği açıklamalarını
Necip Fazıl’ın “öz yurdunda garipsin öz vatanında parya” dizeleriyle bitirdi.
Millet ise artık aynı şiirin sonuna gelinmesi gerektiğini düşünüyor ve son dizeyle
cevap veriyor.
“Yüzüstü çok süründün ayağa kalk
Sakarya.”