Başbakan'ın askerî hiyerarşi ile ilişkisini "paslaşıyoruz" kelimesi ile ifade etmesi, yüreklere su serpmiş olmalı.
Demek ki sahada birbiriyle mücadele eden iki
takım yok, paslaştıklarına göre aynı saftalar ve ortak bir hedefe doğru gidiyorlar. Bir kâbustan uyanıyoruz. Yeraltından çıkan
silah ve bombalar; yakalanan
muvazzaf subaylar,
cinayet hatta
katliam planları, soruşturmalar, devam eden kovuşturmalar bütün bunların hepsi ister istemez topluma korku salmıştı. "Paslaşıyoruz" ifadesinin, öncelikle Türk Silahlı
Kuvvetleri üzerindeki ağır yükü kaldırdığını, şüpheleri dağıttığını görmeliyiz. Başbakan'ın uyumlu bir şekilde, hatta "olumlu biçimde" paslaşacak ölçüde teşrik-i
mesai yaptığı ordu emin ellerde olmalı. TSK bünyesinden temizlenen çetelerin hedefi doğrudan hükümet olduğuna göre, Başbakan'ın bu kurumu tezkiyesi ordu için güçlü bir referans niteliğinde. Evet ordumuz içinde çeteler var, ama ordumuzu yönetenler, başta
Genelkurmay Başkanı ve
kuvvet komutanları hükümetle uyum içinde, yani hukuku ve ülkenin güvenliğini gözeterek bu belayı def etmekle meşguller.
Bu paslaşmanın içinde, TSK'yı sıkıntıya sokan çeteleşmenin yeşerdiği bataklığı kurutma azmi ve kararlılığı da var. Başbakan beklediklerimizi tek tek saydığına göre, bu "olumlu şekilde paslaşma"nın, sorun alanlarında yürüyen bir
işbirliği olduğu anlaşılıyor. EMASYA kaldırılıyor. İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi iptal ediliyor. Millî
Güvenlik Siyaset Belgesi gözden geçiriliyor. Bu üçü, askeri
siyaset bataklığına çeken "iç tehdit" üretme tezgâhının sacayağı idi.
Hani şu bir türlü ortaya çıkmayınca,
darbe zemini hazırlamak için
darbecilerin kanlı eylemler planlayarak zorla yaratmaya giriştikleri iç düşmanlar.
Başbakan Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'nin "tüyler ürpertici bir tablo ortaya koyduğunu" söylüyor. Halkını tehdit unsuru olarak gören ve bunu bir de resmî bir siyaset
belgesi olarak formüle eden iradenin kime
hizmet edeceğini düşünüyorsunuz. İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi iptal edilirse, EMASYA Protokolü ortadan kaldırılırsa, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi, aklı başında düşman tanımları üzerine inşa edilirse hepimiz rahat bir nefes alabileceğiz.
Demokratik siyasî irade tavrını açıkça ortaya koyunca, kimseye söyleyecek bir şey kalmıyor. Aslında Başbakan'ın taahhütlerini, bugüne kadar olması gerekenlerin olması,
sivil iktidarın devlet yönetimine sahip çıkması olarak da anlayabiliriz. Çünkü yanlışlıkların büyük kısmı askerlerin iktidar hırsının, devleti
kontrol etme arzularının veya darbeci dünyalarının eseri değildi. Sivil iktidarlar boşluk bıraktıkça asker gelip bu boşluğu doldurdu. İktidar tabiat gibidir, yetkinizi kullanmazsanız çevrenizde mutlaka o yetkiyi kullanacak birileri bulunur.
Millî Güvenlik Siyaset Belgesi hazırlama sorumluluğu doğrudan doğruya Bakanlar Kurulu'na ait. Bugüne kadar askerler hazırlayıp hükümetin önüne koydukları için, bu belge fiilen askerlerin eseri olmuş. EMASYA Protokolü mevcut haliyle çok önemli ama tek başına bir anlam taşımıyor. İller İdaresi Kanunu 11. maddesine 29.8.1996'da eklenen D bendi ile, bu protokolün yerleşeceği
kanuni çerçeve oluşturuldu. Ve bu
düzenleme Refah-Yol hükümeti esnasında, 28 Şubat'tan önce yapıldı. EMASYA Protokolü'nün iptalinden sonra bu kanunun ilgili maddesinin de değiştirilmesi gerekiyor.
Meclis'in gündemine gelen
Sayıştay Kanunu Tasarısı, bu alanda en çok ihtiyaç duyulan düzenlemeyi içeriyor. Kendi aslî görevlerine dönmüş ve hukuka uygun bir şekilde denetlenebilen bir silahlı güçten kimsenin korkusu olamaz. Sivil iktidar ipleri eline alıyor; önce toplumu ferahlatıyor ve sonra ordunun itibarına kefil oluyor. Başbakan'ın "olumlu bir şekilde paslaştıkları" ifadesini her şeyden önce askere güveni yeniden inşa edecek kritik bir açıklama olarak okumak lâzım.
Bu arada Başbakan'ın işaret ettiği "gazcılar"ın bu "olumlu paslaşma"dan rahatsızlık duyanlar olduğu ortaya çıkmadı mı?