Sekizinci
Cumhur Başkanı Turgut Özal’ın ölümünün arkasından,
Türkiye istikrara hasret yılları yaşadı. Koalisyonlu yıllar ise kayıplı ve ayıplı günlere gebe geçti.
Üzeyir Garih öldürülmesinin 1 yıl öncesi Samanyolu TV’de Açı programına katılırdı.
O programlardan birine katıldığında, Kuliste Koalisyonlu hükümet hakkında konuşurken; ‘400 milyon dolarlık yatırımızın tüm planları hazır, üstelik işsizliğin arttığı bir dönemde yeni istihdam alanı açılmasına sebep olacağını, hem de 200 milyon dolarlık nakit finansımız hazır. Ancak ne hikmetse? Ankara’da ne bir muhatap bulabiliyoruz ne de bürokratlar bu projeyi onaylamaya cesaret edebiliyorlar.’ demişti.
Üzeyir Garih’in bu hayali ancak
koalisyon hükümetinin
erken seçim kararıyla gerçekleşti. Ak Parti 3
Kasım 2002 seçimlerinde tek başına kazandığı %34 ‘lük oy oranıyla galip çıkmış ve; Türkiye’nin Demokrasi ve bekası yönündeki günleri başlamıştı.
Ak Parti hükümeti, Üzeyir Garih’in sözünü ettiği bu projeyi onayladı ve açılışını da Sayın Erdoğan yaptı.
Türkiye için istikrarlı günler yeniden başlamıştı.
Ancak her dönem menfaatlerinin zedeleneceğini düşünen güç odaklarının kolları, devletin her kurumuna çoktan konuşlanmıştı.
Başbakan Erdoğan ise hükümet olduğundan itibaren bunu hep dile getirdi.
Hükümet olduktan sonra her yapılan yatırımların meyvelerini toplarken her üç açılışın birinde, ‘bürokratik oligarşi’den şikayet etti.
Hatta , Türkiye-
Suriye Ekonomi Forumu Birinci Toplantısı’nda; ‘Bürokratik oligarşi o ülkenin üzerine çöker ve bütün çalışmaları engeller. Biz yöneticiler bunun farkına bile varamayız. Maalesef bu var.” diyerek bunu Suriye’de dile getirdi.
***
Başbakan Erdoğan Grup toplantısında, ‘Bize gaz vermeyin. Biz ne yapacağımızı iyi biliriz... Türkiye değişecek mi, yoksa böyle gelmiş böyle gidecek mi? Aksak bir
demokrasi bu millet için yeterli mi? Bizim tavrımız 7 yıldır çok açık. Biz değişimden yanayız. Biz demokratikleşmeden yanayız.’ dedi.
Bu sözleri şahsen üzerime hiç almadım.
Başbakan Erdoğan bu sözlerinin devamında; “7 yıl önce bunları yazabiliyor muydunuz?” diyerek de bir soru soruyordu.
Doğrudur yazamıyorduk ya da yazmıyorduk. Ama şu gerçeğin de unutulmaması düşüncesindeyim.
O günlerde kulislerde söylenti olarak dolaştığı ve de bilindiği halde ancak dillendirilemeyen bu demokrasi karşıtı yapılanmalar hakkındaki bilgi ve belgeler kozmik odalardaydı. Şimdi ise kamuoyunun önünde duruyor.
Buna
seyirci kalmak ancak, kozmik odalarda
kilit altında duran bu kayıtlarda ismimizin taraf olarak geçmesiyle mümkün olurdu.
Sorumluluğumuzun farkındayız. Haddimizi ve hesabımızı göz önüne alarak işimizi en iyi şekilde yapma terbiyesiyle bulunduğumuz noktadayız.
Mesleğimizin gereği ise hep Türkiye’nin yanında ve Demokrasinin
destekçisi olmamızdır.
Dün de böyleydi bugün de.
Hatta koalisyonlu günlerde de
merhum Bülent Ecevit’in partisinin oylarının artmasını desteğimize bağlayan
analiz ve yorumlar yapıldı.
Ancak bugün ‘(K)Gazın ayağı’ hiç te öyle değil.
Uzağa gitmeden; Haziran’da çıkması gereken
HSYK kararnamesinin Temmuz’da yayınlanmasıyla görüşmeler sonucunda
Ergenekon savcıları yerinde kaldı. Ancak KCK savcısı görevden alındı.
KCK operasyonları durduruldu ve Sokak
eylemleri arttı.
‘Demokratik
açılımı’ gündemine alan hükümet zor durumda kaldı.
Sayın Erdoğan’ın her dem gündeme getirdiği Devlet içindeki bürokratik yapının elleri, ‘Demokratik açılım’ süreciyle Habur’dan gelen eline
silah almamış PKK’lıların dönüşünü proveke ederek milletin gıpta damarını
tahrik etti.
Bunlar olurken biz Türkiye’nin geleceği ve demokrasinin bu topraklarda yerleşmesi için yayınlarımızla hükümete destek çıktık.
Ergenekon davası kapsamında, hükümete ve Türkiye’nin geleceğine yönelik bu plan ve projeleri kamuoyu ile paylaşarak üzerimize düşen görevi yaptık ve yapıyoruz.
Şimdi halkın ve hükümetin önünde ‘
İrtica eylem
Planı’, ‘
Kafes Eylem Planı’ ve son olarak da ‘
Balyoz darbe planı’ duruyor.
Ve her birisinin hedefinde Ak Parti hükümetinin olduğunu ‘
Sağır sultan’ bile biliyor.
Biz ise yapılması gerekeni yapıyoruz ve Demokrasi’nin yanında bu darbe planlarının karşında duruyoruz.
Son tahlilde; Bu topraklarda bitkinin fotosenteze ihtiyacı kadar,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin daha fazla demokrasiye ihtiyacı olduğunu düşündüğümden, bunu buraya bir kere daha kaydetmekte fayda görüyorum.
Çünkü içinde yaşadığımız tüm olumsuz olayların, dün olduğu gibi yarınlara kötü
miras bırakmamıza sebep olmaması ve çocuklarımızın geleceğini ‘Darbe zihniyeti’ nin çalmaması için elimizden geleni yapabilme gayretidir.
Hasılı bu yazı bir gaz verme yazısı değil, sadece bir Türkiye ve demokrasi sevdasıdır.