Gençlerin gönlünü kim çeler?


Ömer Uluç’un ölüm haberiyle günü kapattığımı sanıyordum. Amaçsız, biraz da “fal açar” gibi dünya ile sörf yapmaya internetin başına oturduğumda... ...Salinger’in de bir saat önce bizleri terk eylediğini gördüm. Ölümü, dünyanın tüm büyük gazetelerinin web sitelerinde manşetti. Hâlbuki... Kırk beş yıldır hiç bir şey yayımlamıyor, otuz yıldır da hiç kimseye röportaj vermiyordu. Ve tüm dünyada bilinen, 1951 yılında yayınlanan tek bir romanı vardı: Bizde 1957 yılındaki adıyla “Gönülçelen”... Ya da orijinal adıyla “Çavdar Tarlası’nda Çocuklar”... *** Bu bir tek kitap sadece 20. yüzyıl Amerikan Edebiyatı’nı derinden etkilemekle kalmıyor, yazarını, ölünceye kadar, içine kapandığı derin inzivaya rağmen “kült” ya da “fetiş” haline getiriyor... Kitap, 65 milyon satışa ulaşmak bir yana, her yıl yeniden basılarak 250 bin okura ulaşmaya devam ediyor... Roman kahramanı Holden Caulfield ise Amerika’nın en bilinen edebi karakteri... *** Amerika’nın New Hampshire eyaletinin küçük bir kasabası olan Cornish’te yaşayan ve kimseyle kolay kolay görüşmeyen Salinger’in bu edebi macerası, ölümüyle birlikte yeniden herkesin merak konusu oldu. “Modern zamanların başyapıtı” olarak değerlendirilen bu eserin sırrı neydi? Bu kitap bugüne dek başta Amerikan gençliği, dünyayı nasıl bu kadar etkileyebilmişti? Dünya basını sözleşmişçesine bu etkinin sınırlarının genişliğini ve derinliğini göstermek için 1980’de John Lennon’u öldüren Mark David Chapman’ın bile davranışının nedenlerinin bu romanın sayfalarında bulunabileceğini söylemesiyle örnekliyordu... *** “Gönülçelen”, ilk ağızdan anlatılır... Kitap, romanın başkahramanı Holden Caulfield’ın üç gününü kapsar. Ve Holden’ın okuduğu Pencey Prep’ten yılbaşından hemen önce kovulmasıyla başlar. Daha önce, üç okuldan daha kovulmuştur ve bu sefer ailesiyle yüzleşmemek için eve gitmek istemez. İlk önce eski tarih hocası Mr. Spencer’ı ziyaret eder. Canını sıkan hocasından kurtulan Caulfield, yurda döner fakat orada da başta yakışıklı ve atletik Stradlater olmak üzere yurt arkadaşlarıyla kapışır ve orayı da küfürler savurarak terk eder. Ve Holden Caulfield daha sonraki maceralarını hikâye eder... Romanın sonunda da olaylardan sonra hastalandığını, şu anda bir psikiyatr ile görüştüğünü ve sonbaharda okula gideceğini söyler. Kitapta asi bir ergenin öfkesi, başkaldırışı... Çevresindeki dünyaya yabancılaşması... Onları sıradanlaşmamış muhakeme yeteneğiyle yargılaması... Kısacası... Salinger, bir ergenin kendi benliğiyle, toplum arasında sıkışıp kalan çaresizliğini, argoya buladığı sakin ama yakıcı üslubuyla anlatır. *** Herkes biraz Holden Caulfield’dir. Yaşamın o saati geldiğinde gençler teskin edici bir ilaç alır gibi Salinger’i keşfeder. O sürecin kültü, fetişi, idolü artık Salinger’dir... “Çavdar Tarlasındaki Çocuklar” kitabı üzerinden o yabancı ve uzak ergen dünyasına okkalı bir tükürük yollanır... Münzevi dünyasındaki sessizliğindeki Salinger, hızlı çarpan her yürekte, deli deli dolaşan her delikanlının bedeninde can bulur, kalabalıklarla yaşar... *** Salinger, kariyerine New York’taki dergilere kısa hikâyeler yazarak başlamıştı. II. Dünya Savaşı sırasında havacılık eğitmeni olarak orduda bulundu, savaşın vahşi yüzünü içinde yer alarak gördü. Hemingway ile tanıştı, savaş bitip geri döndüğünde psikolojik olarak çökmüştü. Hemingway’e savaşta yaşadıklarına bağlı olarak hastanede kaldığını yazdı. Belki de daha sonraki yaşam tercihleri bu izlerin onu sürükleyerek götürdüğü kaçınılmaz bir adresti. *** Amerikalı romancı Salinger 91 yaşındaydı... Geçen yıl kalça kemiğini kırmasına rağmen, sağlığında garip bir durum yoktu. Münzevi hayatında hep yaşayacak gibiydi... Ne var ki dün Amerika’daki sitelerde artık gençlerin farklı bir ergenlik geçirdikleri... Holden Caulfield gibi bir başkaldırıyı değil, sistemle bir an önce buluşmayı ve orada dikey bir başarıyı yeğlediklerini okudum. Azıcık şaşırdım, galiba biraz kızdım da. Salinger’ı, sitelerde anlatılan bu “gerçek” öldürmüş gibi bir duyguya kapıldım. Sonra güçlü bir güven yükseldi içimden. “Ne Salinger ölür, ne Caulfield’lar yok olur”, dedim. Şimdiki gençler “çabuk yaşlansalar” da zamanla gençliği yeniden keşfedecek kuşaklar, yeni Caulfield’lar gelecektir. Bu “ihtiyar gençlerin” yorgun sıkıcılığıyla bu dünya dönmez çünkü.
<< Önceki Haber Gençlerin gönlünü kim çeler? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER