Erdoğan ve Doğan


Adlarını anmadı ama nelerden söz ettiği aşikârdı... Başbakan Erdoğan partisinin dünkü grup toplantısında, Ergenekon soruşturmasına, AKP ve Fethullah Gülen’i Bitirme Planı’na, Kafes Eylem Planı’na, Balyoz Darbe Planı’na konu olan girişimler hakkında sert bir dil kullandı: “Demokrasiyi zafiyete uğratacak her girişim, hukuku çiğneyen her plan bu milletin, bu devletin bekası için bir tehdittir, bir tehlikedir... Bu karanlık senaryoların hepsi lanetlidir ve bu lanet hepsini karanlığın içine çekip, insanlık vicdanında ebediyen mahkûm edecektir.” Erdoğan daha sonra “muhalefetin çetelere avukatlık yapıyor olmasını” eleştirip “Gizli kapaklı işlerin aydınlığa çıkmasından kim, neden endişe ediyor” diye sordu ve “Demokratikleşme, şeffaflaşma adına hangi adımı atsak, karşımızda statükoyu buluyoruz, karşımızda değişime, dönüşüme karşı bir direnç buluyoruz” diye yakındı. Ben Erdoğan’ın grup konuşmasının bu bölümlerini hem haklı hem de umut verici buldum. Tabii, aynı konuşmada, yine Balyoz Planı’nı ima ederek “İsteyen istediği tavrı takınır ama biz samimi olacağız, bizi çekmek istedikleri tartışmalara girmeyeceğiz... Kimse bize gaz vermesin, biz ne yaptığımızı da gayet iyi biliyoruz. Ne zaman ne yapacağımızı de gayet iyi biliyoruz. Biz bütün bunların planlamasını yaparak yola çıktık” dediği de dikkatimi çekti. Bir yandan, Başbakan’ın “soğukkanlı ve hukuk çerçevesinde çözüm aramaya kararlı” mesaj vermesi doğru; olması gereken de bu. Diğer yandan, bu duruş, sadece seçimle işbaşına gelmiş hükümete değil, toplumun huzuruna ve vatandaşın canına da kasteden karanlık planlar karşısında “pasif” kalmanın işareti olma tehlikesini taşıyor. Dahası, Erdoğan’ın, bu planları yapanların üzerine gitmek yerine, bu planların bilgisini dolaylı bir iktidar aracı olarak değerlendirdiği, elindeki “suç bilgisi”ni koz olarak kullanmak yoluyla askerî vesayeti sınırlamayı denediği kuşkusunu besliyor. Başbakan’ın, daha önce AKP ve Gülen’i Bitirme Planı’ndan olduğu gibi Balyoz Planı’ndan da, Taraf’ın yayınları öncesinde haberdar olduğu izlenimi veren bazı açıklamaları, “Suçu biliyorduysanız niye üzerine gitmediniz” sorusunu elzem kılıyor. Balyoz Planı özelinde bu salt bugüne ait bir soru da değil, tam yedi yıl geriye, bu planın altında adı olan dönemin Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan’ın darbe hazırlığı yaptığı günlere uzanıyor. Bu hazırlığın ayrıntılarını Taraf sayesinde artık milyonlarca kişi biliyor ama öyle anlıyoruz ki, bu suç bilgisi devlet içinde o kadar da “yeni” değil. Nitekim Ergenekon’dan yargılanan gazeteci Mustafa Balbay’ın günlüklerindeki 30 Mayıs 2003’e ait notlar, dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Şenkal Atasagun’un, Cumhuriyet gazetesi temsilcileriyle yediği yemekte, “Birinci Ordu’da her şey hazır, ihtilale hazırlanıyorlar” dediğini ortaya koyuyor. 30 Mayıs 2003’te AKP hükümeti henüz altı aylık; Erdoğan’ın başbakanlığı çok daha taze... Çetin Doğan’ın adını taşıyan ve Birinci Ordu Harekât Başkanı Süha Tanyeri’nin bilgisayarından çıkma Balyoz Darbe Planı’nın yazılmasının üzerinden beş ay geçmiş; planın bazı unsurlarının üstü kapalı biçimde gündeme getirildiği seminerin üzerinden ise iki ay. Ve o tarihte devletin bir numaralı istihbarat örgütünün başında olan şahıs, Çetin Doğan komutasındaki Birinci Ordu’nun “ihtilal” hazırladığını biliyor; bilmekle kalmıyor, bunu gazetecilere aktarıyor. Cumhuriyet gazetesinin böyle bir darbeyi deşifre etmek istememesine maalesef şaşıramıyorum ama yine de “Neden haber yapmadınız” sorusunun sorulması ve o yemeğe katılan gazetecilerce cevaplanması gerektiğini düşünüyorum. Bence daha önemli olan sorunun muhatabı ise Şenkal Atasagun... Acaba Atasagun, “Birinci Ordu’daki ihtilal hazırlığı” bilgisini, amirine, yani dönemin çiçeği burnunda başbakanı Erdoğan’a rapor etmiş miydi? Rapor etmediyse, bu en hafifinden görevi ihmal sayılmaz mı? Anayasal suç olan darbeye yönelik bir hazırlığı bilip gereğini yapmamak suça ortak olmak değil midir? Yok, eğer Atasagun görevini yapıp, Birinci Ordu’nun darbe hazırlığına ilişkin bilgileri Erdoğan’a ilettiyse, sonrasında ne oldu? Erdoğan, bu darbe hazırlığına karşı ne yaptı? Neden bu bilgi üzerine yargı yoluna gitmeyi seçmedi? Bu soruların benzerini, yine 2003’te, Erdoğan’ın Ergenekon örgütünden, MİT’ten gelen bir yazıyla haberdar edildiğini öğrenince de sormuştum. Ergenekon, bugün nihayet soruşturuluyor ve Erdoğan bu soruşturmayı destekler görünüyor. Ama biz bu soruşturmanın gecikmesinin maliyetini bilmiyor, sadece tahmin edebiliyoruz; Danıştay saldırısı, Rahip Santoro ve Dink suikastları, Zirve Katliamı derken... içimiz acıyor, kanımız çekiliyor. Balyoz Darbe Planı’nın ise akamete uğratıldığı ortada... Ama bir darbe planının zamanında soruşturulmamasının bedelinin yeni karanlık planlar, yeni kanlı senaryolar olmadığını kim söyleyebilir? Balyozcuların yargı önüne çıkarılmamasının, Ergenekonculara, Kafesçilere cesaret vermediğini kim söyleyebilir? Ben Erdoğan’ın bu soruları kendisine sorduğunu sanıyorum ve dürüst cevapların gerektirdiği kararlılığı her zaman gösterememesini anlıyorum. İşi kolay değil... Zira Erdoğan bıçağın keskin tarafında yürümeye çalışıyor. Yine de şunu unutmamalı: Bıçağın keskin tarafında yürümek zordur ama eğer durursanız, ayağınız daha kötü kesilir, daha derin yaralanır, daha çok kanarsınız.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER