Acısıyla tatlısıyla
Hayatı olduğu gibi kabul edersiniz ve yolunuza devam edersiniz.
Bu hayatın iyimser tarafıdır. Ve tabii olanıdır.
Ama bu tabiiliğe
toplumsal mühendislik müdahaleleri ve bir el uzandığı anda problemler ortaya çıkar.
İşte Türkiye’deki bu problemler ‘Yaşanmış gerçekliğin’ adıdır.
Bir kaçını buraya alırsak;
Bu ülkede çözümlenmemiş sayısız siyasi süikastlerin yanında 17,000
faili meçhul cinayet var. Sağ-sol çatışmasında kardeş kardeşi vurdu. Ve
darbeler oldu, ayrıca
darbe planları hala ortalıkta kol geziyor.
Abdi İpekçi, Uğur mumcu, Ahmet
Taner Kışlalı, Bahriye
Üçok ve Hırant Dink cinayetlerinin yanında, rahipler katledildi.
Bunlarla birlikte
bombalamalarda bu işin cabası.
İnsanlar öldürülmüş, aileler dağılmış ve insanlar geleceğinden endişeli günler yaşamış.
***
Danıştay saldırısı,
Ergenekon davası kapsamında; silahlar mühimmatlar ve suikast planları,
İrtica Eylem Planı,
Kafes Eylem Planı ve
Balyoz Harekat Planı.
Dağlıca ve
Aktütün Karakolu’na saldırıyla sönen hayatların yanında pimi çekilmiş bomba ile 4 erin hayata
veda etmesi.
Bunlar da ‘yaşanan gerçeklik’ içindeki tabii olmayan toplum mühendisliğinin sonuçları.
Ve bütün bunlar ortada bize ‘ce’ yaparken; Ülkemin büyükleri medya ve bilumum
iletişim araçları üzerinden birbirlerine mesajlar verirken oluyor.
İlginç olan ise;
CHP genel Başkanı Deniz
Baykal ve
Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ’un tüm bu ‘yaşanan gerçekliği’, ‘üretilmiş gerçeklik’ olarak değerlendirmeleri.
Deniz Baykal, Milliyet’e verdiği röportajda; “Referandum yasasıyla birlikte bir
Anayasa değişikliği konusunda gözü kara giderlerse hepimiz görevimizi yapacağız, ona da hiç şüphe yok. AKP, o noktada evdeki bulgurdan olur mu, olmaz mı göreceğiz. Böyle bir
referandum her sonuca açık bir olasılıktır.” Diyor.
Yani Anayasa mahkemesine gideriz, milletin ne
tercih ettiği çok da önemli değil diyor.
İlker Başbuğ ise balyoz Harekat Planı ile ilgili olarak; “Bu kelimeyi burada söylemekten hicap duyuyorum ama söylemek zorundayım. Türkiye’de son dönemde darbe iddiaları gündemi işgal etmektedir. Bu kapsamdaki iddialardan TSK olarak fevkalade rahatsızız.” Diyor.
Ama başında olduğu kurum içindeki ‘
çürük elmalar’ konusunda bir kelime söylemiyor.
Yani her iki büyüğümüz de kendi inandıkları ‘üretilmiş gerçekliği’ devreye sokarız demek istiyor. Biz buna inanıyoruz siz de inanmak zorundasınız misali.
Hadi Rodos’a yüzenleri biraz anlıyoruz. Ne de olsa kutsanmış ve kazanılmış bir hayat standardı var ve tercih ettiği dünyasına lafımız olamaz. Onların tuzu kuru.
Peki! 22 Temmuz sabahı; “Meclise gireriz, Cumhurbaşkanını seçeriz” diyen ve bu nedametli günlerde tabanını özellikle
sokak kargaşasından uzak tutan sağduyulu duruşuyla MHP Genel başkanı
Devlet Bahçeli neyi bekliyor? Diyesi geliyor insanın.
Başbakanımız ise sağ olsun duble yol açılışında kitleleri coşturan hitabetiyle hafta sonunu değerlendiriyor. Eksik olmasın.
Ama Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren ve geçmişinden gelen ‘Vesayet İktidarı’nın artıklarını temizlemek için kimsenin gıkı çıkmıyor.
Ortada ‘yaşanmış gerçeklik’ var ve birileri bunu bize ‘üretilmiş gerçeklik’ olarak kabul ettirmeye çalışıyor.
Gerçek ise; tüm olayların ‘yaşanan gerçeklik’ içinde yer aldığı ve kimsenin görmek istememesine rağmen vatandaşın bunları bir yerlere not ettiği.
Ve bu sayede bu necip
Millet, ‘yaşanması muhtemel gerçekliğe’ cüzi iradesiyle de olsa
sandık önüne geldiğinde el koyuyor.
Umutla sarıldığı hayata, ‘kimler geldi kimler geçti’ diyerek hep tebessümle bakıyor.
Darısı ‘yaşanan gerçekliği’ görüp anlayana!..