Genelkurmay Balyoz darbe planı iddiasıyla gerçekten çok zor durumda kaldı.
Dikkatinizi çektiyse Or
general İlker Başbuğ’un en çok tansiyonunu yükselten olay da plandaki camilerin bombalanacağı iddiası.
Başbuğ en çok da bu iddianın üzerinde duruyor.
Bütün plan bir tarafa camii bombalanması bir tarafa.
Kürsüyü yumruklaması, sesini yükseltmesi hep bu iddia yüzünden.
Milletin ‘
peygamber ocağı’ diye evladını gönderdiği, ölürse şehit olarak bildiği orduda nasıl olur da cami
bombalama planı yapılabilir ?
Ordu zaten namaz kılıyor diye hala
subay ihraç ediyor.
Zaten başı kapalı anneler askeri okulda okuyan çocuklarının diploma törenlerine giremiyor.
Onu da bırakın orduevlerinde yapılan düğünlere bile başı örtülüler alınmıyor.
Ordunun zaten dinle sorunu olduğu algısı toplumun büyük bir bölümünde hakim olan görüş.
Orduda başörtüsünün serbest olduğu tek bir yer var.
Şehit cenazeleri.
Bir tek şehitlerin annelerine başörtüsü çıkarttırılmıyor.
İşte dinle bu kadar sorunlu olduğu imajının onlarca tescili bulunan orduda şimdi de bir sürü general ve subay oturmuş camileri bombalama planı yapıyor.
Bu gerçekten açıklanamayacak bir durum.
Bu; zembereğin koptuğu an.
Kimse şimdi ‘yok canım daha neler’ diyemiyor.
Bu çok acı.
Peygamber ocağı olarak bilinen
Türk Ordusunun getirildiği nokta açısından bu çok acı.
Ve yıllardır biriken, kabaran bu faturayla şu anda
Genelkurmay Başkanı olan
İlker Başbuğ karşı karşıya.
Ama Başbuğ zor olan yolu seçiyor.
Açık konuşmuyor, soru işaretleri bırakıyor, kafaları daha da karıştırıyor.
Kabullenmek istemiyor ama milletin içini de rahatlatmıyor.
Ordumuzun başındaki isim hala bu planları sızdıranları yakalamaktan bahsediyor.
Fakat ortada bir gerçek var ki; o da bu sızdırmanın hiç kesilmeyeceği.
Niçin mi ?
Çünkü ordumuzun içinde millete
ihanet planları hazırlayanlardan son derece rahatsız olan binlerce subay var.
Bu subaylar içerde
darbeci zihniyete karşı büyük mücadele veriyor.
Ve öyle ki cuntacı zihniyetten rahatsız olan bu subaylar ordunun her kademesinde yer alıyor.
Kozmik odadan bile
darbe planları sızıyorsa siz artık bunu
kontrol edemezsiniz.
Darbe planları mektuplarla savcılara gönderiliyorsa bu iş kontrolünüzden çıkmış demektir.
Sabih Kanadoğlu’na askeri karargahta kurulan
içki sofrasının faturası ertesi gün gazetede yayınlanıyorsa siz artık bu sızmanın önüne geçemezsiniz.
Siz bir yeri tıkamaya çalışırken başka yerden patlak verir.
Onun için sızdıranlarla uğraşmak yerine bataklığı kurutun.
Orduyu sızdırılacak faaliyetler planlanmayan bir yer haline getirin.
Sayın Başbuğ zor olan yolu seçti.
‘Yapmazlar, olamaz’ diyeceğine herkesin içini rahatlatacak ve insanların güvenini kazanacak, ordunun da itibarını yeniden zirveye çıkaracak bir yolu seçebilirdi.
Lanetlemek yerine, kürsü yumruklamak yerine, bağırmak yerine aslında çok daha etkili ve kesin bir yol seçebilirdi.
Tıpkı
Adalet Bakanlığı döneminde Mehmet Ali
Şahin’in yaptığı gibi.
Cezaevinde işkence görerek ölen
Engin Çeber için ülkenin
adalet bakanı özür dilemişti.
Ve Şahin’in bu özrü herkes tarafından takdirle karşılandı.
Şahin özrüyle ilgili ‘devletin bir ceza
infaz kurumunda, devlet erkini kullanan kişilerin olumsuz davranışı sonucu bir vatandaşımız hayatını kaybetmişse, hem
Adalet Bakanı olarak, hem de Hükümetin bir üyesi olarak özür dilemeliydim` diyebilme erdemini ve cesaretini göstermişti.
İşte size çözüm;
Başbuğ hem kendi sinirlerini bozmamak hem de ordunun imajını kurtarmak için aynı yolu deneyebilir.
Söyleyeceği iki cümle var:
“Türk ordusu geçmişte emir komuta şeklinde darbeler yapmıştır. Emir komutanın dışında ordu içind
e devletin kendilerine verdiği gücü kullanarak illegal heveslere kapılanlar geçmişte olmuştur bugün de olabilir. Bunların içinde milletle Türk ordusunun arasını açacak milletin orduya güvenini zedeleyecek eylemler planlamış olanlar da bulunabilir. Geçmişte gerçekleşmiş ve gerçekleşememiş bütün darbeler ve darbe planları için milletten Genelkurmay başkanı olarak özür diliyorum. Ama herkes şuna güvensin ki; TSK’da bundan böyle kimse bu tür işlerle uğraşamayacak. Milletimize layık olmayacak hiçbir davranış içinde olmamız mümkün değil. Bu tür iddialara bundan böyle milletimizden
kulak asmamalarını bunları yapanlar olursa da hepsine hesabını soracağımızı herkesin bilmesini isterim.”
İşte bu kadar.
Ve böyle bir açıklamadan sonra gerçekten sözünü tutar, cunta heveslilerine
hesap da sorulursa artık ne sızdıran kalır ne de askere yan gözle bakan.
Deveye
hendek atlatmaya çalışmak yerine deveyi doğru yolda yürütmek daha kolay değil mi ?
Bunu yapmazsanız millet ‘yoksa camilere de
Allah Allah’ diyerek mi saldıracaklardı diye sormaya devam eder.