Gün geçmiyor ki yeni bir ihtilal ve
darbe hazırlığı ortaya çıkmasın! Ülkenin içi,
Türkiye-
Suriye sınırından daha beter bir mayınlı araziye dönmüş de haberimiz yok.
Yazanlar sağ olsun, onların günlükleri vesilesiyle bir kısmını öğrenebildik ki; “
Ayışığı”, “Yakamoz”, “Eldiven”, “
Sarıkız” ve en son da “
Balyoz” ismi verilen darbe operasyonları atlatmışız. Ve
Allah ne muradı varsa versin;
Hilmi Özkök Paşa, çevresindekilerin “kelle isteruz” deyu her kazan kaldırmasının önüne geçmiş de
ülke olarak çok büyük badireler atlatmışız..
Ordu içerisinde yuvalanmış
Atabeyler,
JİTEM, JİT,
Ergenekon gibi yapıl
anmalar varmış ki, haklarında ileri sürülen iddialar, sırf yazılar iddianameleri boyları aşıyor.
Günümüze gelindiğinde de “ıslak
imza”sı kurumamış bazı
eylem planlarıyla halkı birbirine düşürme, bazı
sivil toplum kuruluşlarını iftiralarla yok etme ve de hükümeti yıkma planları geziniyor ortalıklarda…
Bütün bunlar olurken, her seferinde gözler Genel
kurmay’a çevriliyor. Makul, yatıştırıcı, kucaklayıcı ve daha aydınlık bir gelecek için umut
vaat edici somut açıklamalar bekliyor gözler, kulaklar. Fakat her seferinde çok beklenmedik, sıra dışı bir çıkış yaşanıyor; beklentilerin ve tartışmaların çok ötesinde!
Masayı yumruklamalar, gözlerin içine doğru
parmak sallamalar, yer yer tehdit ifadeleri...
Vücut dili; bir heyecanı ve önemli durumu çok güzel ifade etse de, söylenen sözler; kamuoyunun tartışmalarından, beklentilerinden çok uzak…
Ben bu görüntüleri izledikçe haberlerde, aklıma hep Cem Yılmaz’ın GORA filmindeki –film boyunca tekrarlayıp duran- bir sahne geliyor.
Film içinde bir koşturmaca, insanlar arasında tartışmalar var. Ortalığın en karışık anlarında “Tihulu” isimli bir cüce çıkıyor ve filmin kötü adamı Komutan Logar’a: “Komutan! Bir cisim yaklaşıyor!!” diyor.
Film boyunca bu ‘deja vu’ o kadar çok yaşanıyor ki, Komutan Logar patlıyor:
“Kimsin sen? Kimsinnn..?”
Aslında Logar, herkesin aklına gelen bir soruyu seslendirmiş oluyordu.
İnanın bana, her seferinde bu sahne geliyor gözlerimin önüne, ne zaman ekranlarımızda bir kurmay patlaması gördüğümde…
Evet,
Genelkurmay yeni bir
basın açıklaması daha yaptı, Balyoz Operasyonu’na değinilen… Bir öncesinde de Oruçreis Fırkateyni’nde yapılmıştı. Açıklamaların çok tepki çekmesi üzerine, düzenli yapılan basını bilgilendirme toplantılarının bundan böyle yapılmayacağı duyurulmuştu. Gerçi sonrasında farklı bir
uygulama yaşadık. Geçenlerde has bir
akredite basın grubuyla gizlice toplantı yapılmış ve Balyoz mevzularında filan dikkatli haberler yapılması talimatı verilmiş. Söylenti böyle…
Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı’nda düzenlenen Kazım Karabekir'ı anma toplantısı sonrasında basına yapılan açıklamalarda içerik şöyleydi;
Ordumuzun başını en çok ağrıtan hususun, ‘sızan bilgiler’ olduğu… Deniliyor ki:
“Sorunların çıkış veya sorunların oluşundaki temel noktalardan bir tanesi, maalesef bilgi çağındayız, bilgi teknolojisi var…”
Ve ekleniyor:
“Ama burada önemli olan bilgi sızdıranlarla ciddi şekilde mücadele içinde olmamız lazım.”
Öğreniyoruz ki; bilgi sızdırmayla ilgili de 61
soruşturma açılmış ve bunlardan dolayı bazı subaylar 3 yıla kadar
hapis cezası almışlar. (Yani, insanları ibadethaneler içinde havaya uçurmaya kadar varan ismine ‘
Harp Oyunları’ denilen işler oluyor, bundan vicdanen rahatsız olan bazı subaylar bunu kamuoyuyla paylaşıyor…
Suikast planlarının varlığı yalanlanmıyor, üstü kapalı kabul ediliyor, bu planları yapanlara herhangi bir ceza verilmiyor ama bunların varlığından haber olunmamızı sağlayanlara ağır cezalar veriliyor… İzah bekleyen asıl nokta.)
“Bilgilendirme değil, tehdit” gibi manidar alt başlıklarla sunulan ve Başbuğ’un: “TSK'nın sabrının sınırı var” sözleri üst başlığa çekilerek verilen haberlerde en kayda değer cümle ise:
''Biz diyoruz ki, demokraside demokratik yönetimlerde en önemli husus, iktidarların seçimlerle demokratik yöntemlerle el değiştirmesidir ve bu düşünceye herkesin de yürekten inanması gerektiğini değerlendiriyoruz.”
Şapkam olsa, bu sözlere çıkarırdım… Ve bu sözlerin altına ülkedeki( asker- sivil) herkesin imza atmasını gönülden arzu ederim.
“Şimdi biz biraz hedefte olduğumuz için belki bizim sorunlarımız çok büyük.” deniliyor ki, meselenin kaynağını ortaya koymaktan çok öte. Denetimsiz, genel yargı denetiminin dışında büyük bir yapı var ve orada yaşanan bazı gizli olayların kapalı kapılar ardına sığmadığından, kozmik odaların ötesine geçtiğinden bazı sıkıntılar yaşanıyor.
AB standartlarında bir ordu- sivil irade ilişkisinin yaşanması, bu ulvi kurum içindeki çürüklerin temizlenmesi beklentisi her kabardığında başka meselelerden konuşulunca.. İnsan ister istemez bir deja vu yaşıyor:
“Bilinmeyen bir cisim yaklaşıyor!”
Komutan Logar’ın o acayip sorusuna muhatap olmak da var:
“Kimsin sen? Kimsinnn..?”
Hatta bir yazıya da başlık olan “Necisiniz kuzum siz?” şeklinde sorular..
***
Ama hakikaten de daha geçenlerde bir cisim dünyaya yaklaştı geçti gitti, dünya bir
tehlike atlattı da buna kafa yormaya bile fırsatımız olmadı, yukarıda bahsettiğimiz mevzulardan..
Ne olduğu henüz anlaşılamayan bir uzay cismi 14 Ocak’ta dünyanın çok yakınından geçti. Astronomlar, cismin uzaydaki
hurda parçalarından biri veya
küçük bir
asteroit olabileceği düşüncesinde. Çapı 10-15 metre olarak ölçülen cisim çok küçük olduğundan, dünyaya çarpsa bile ciddi zarara yol açmazmış. NASA'dan yapılan açıklamada, uzay cisminin dünyaya yaklaşık 128 bin kilometre uzaktan geçtiği kaydediliyor. Bir de büyük olsa ve bize çarpacak olsa, bu 50 yıllık ihtilal ve harp oyunları telaşından haberimiz bile olmayacak. Bırakın; dünyada, hayatta neler oluyor, onlara kafa yorsun millet artık yahu..!
[email protected]