Taraf Gazetesi'nin "
Balyoz Darbesi" haberi
Türkiye'yi yeniden askeri müdahalelerin dehşet verici iklimini değerlendirmeye yöneltti.
Gazete beş bin sayfalık
darbe planından yaptığı alıntılarla gerçekten Türkiye'nin nasıl korkunç bir badireden döndüğünü de ortaya koymuş oluyor. Paragraf paragraf okuduğumuzda bir askeri camia içerisinde dehşet verici bir planın hazırlanabilmiş, tasarlanabilmiş olmasını hayretle, dehşetle karşılıyorsunuz. Ancak hadiseyi bütün boyutlarıyla yeniden değerlendirmek gerekiyor. Harekâtın başrolünde oynadığı bildirilen dönemin Birinci
Ordu Komutanı
Çetin Doğan, Balyoz Darbesi haberi üzerine yaptığı açıklamada bu tarz planların TSK bünyesinde yapılabileceğini ifade ediyor. Bu planların TSK'nın Cumhuriyeti koruma, kollama görevi çerçevesi içerisinde yapıldığını belirtiyor.
Bir başka ihtimal olarak acaba böyle bir plan EMASYA çerçevesinde mi düşünülmüş konusu akla gelmektedir. Çünkü EMASYA uygulaması çerçevesinde de jandarmanın mülki amirlere bildirmeden görev alanı dışında da birtakım operasyonlar yapabileceği uygulaması vardı. Ancak Çetin Doğan hadisenin TSK İç Hizmet Kanunu
35. madde çerçevesinde bu tarz planların yapıldığını ifade ediyor. Demek ki TSK yine plana baktığımızda bu tarz değerlendirmeleri TSK'nın re'sen yapma hakkı bulunduğu inancında oldukları belirtiliyor. Bunu bir tür görev olarak mütalaa ediyor. İşte işin vahameti de burada ortaya çıkıyor. Maalesef TSK adına bugüne kadar İç Hizmet Kanunu 35. Madde çerçevesinde askeri müdahaleler yapılmış cumhuriyeti koruma-kollama görevi artık üzerimize düşüyor, durumdan vazife çıkıyoruz diyerek askeri müdahaleler yapılmış. Bu Balyoz
Planı'nın da bu müdahalelere benzer
hazırlık planı olduğu anlaşılıyor. Zaten bu planların değerlendirildiği ortamda yapılan konuşmalara baktığımızda 12
Eylül müdahalesine atıflarda bulunulduğu gözleniyor. Plan, adeta Türkiye'yi hallaç pamuğu gibi atmayı öngören bir plan.
Hükümet değişikliği bunun başında geliyor. Bürokratik yapıyı allak bullak etmek bunun başında geliyor. Medyayı tanzim etmek bunun başında geliyor. Bu çerçevede tutuklanacak
gazeteciler listesi hazırlanmış. 36 kişi giriyor bunun içine ve bunun içinde bizim de ismimiz var. Bir de kendilerinden istifade edilecek gazeteciler listesi hazırlanmış. Doğrusu kendi payıma kendilerinden istifade edilecek
yandaş gazeteciler listesinde yer almadığıma sevinmiş bulunuyorum.
Sonuç olarak bu tür hukuksuz, antidemokratik, tepeden
inme müdahalelerin topluma çok ağır bedel ödettiğini söylememiz gerekiyor. Siyasetçiye bedel ödetiyor, halka bedel ödetiyor, medyanın bir bölümüne bedel ödetiyor... O yüzden tutuklanacaklar listesinde yer almış olmamı yadırgamadım. Ama hâlâ bu tür projelerin hedefi bir
ülke olması nedeniyle ülkemiz adına büyük bir talihlisizlik olduğunu ifade etmek istiyorum.
Türkiye askeri müdahalelerden bugüne kadar hiçbir zaman kazanmadı, aksine hep bedel ödedi. TSK da demokrasinin inkıtaya uğratıldığı dönemlerde büyük zarar gördü, bedel ödedi, toplumla ilişkileri yaralandı. TSK'nın bünyesine ne zaman
siyaset sokuldu ise hem ordu bedel ödemiştir hem ülke bedel ödemiştir.
Ne yapılmalı? Şunu açıkça ifade etmek isterim. TSK iç
hizmet kanunu, TSK içinde bir beladır, Türkiye içinde bir beladır. Hem TSK hem Türkiye bu beladan kurtarılmalıdır. Türkiye bir daha bu tarz dehşet verici projelerin uygulandığı ülke halinde bulunmamalıdır. Türkiye'ye böyle bir bedel ödetilmemelidir.