Taraf Gazetesi,
Balyoz Darbe
Planı’nı yayınlayınca, planın mimarı olduğu iddia edilen Or
general Çetin Doğan, “t24” adlı haber sitesine yaptığı ilk açıklamada, “Bu bir
harp oyunu” dedi.
Düşmanın adı “AKP” diye yazılmış, bombalanacak camilerin isimleri tek tek sıralanmış, 200 bin tutuklama için stadyumlar ayarlanmış, gazeteciler “
yandaş” ve “karşıt” olarak tasnif edilmiş, adı da “Balyoz” kod adlı harp oyunuymuş.
AK Parti Genel Merkezi’nde düşmanın “Genel
kurmay” olarak tanımlandığı bir “
siyaset oyunu” bulunsa, önce
muhtıra verilir, ardından sorgusuz sualsiz kapatılırdı.
Ben de tersten bakıp “TSK kapatılsın” demiyorum.
Mümtazer Türköne gibi “Nizam-ı Cedid ordusu kurulsun” iddiasında da değilim.
O da çare değil. Gel gör,
Osmanlı Padişahı 3. Selim’in Nizam-ı Cedid için yaptırdığı
Selimiye Kışlası’nda hala “
darbe”
senaryoları pişiriliyor.
Önemli olan, Ahmet Altan’ın dediği gibi, kuşaktan kuşağa “bozuk gen” gibi aktarılan darbe kültürünün bertaraf edilmesidir.
Plan mı oyun mu?
Bunun için her türlü tezgahın üzerine gidilmesi, başarıya ulaşırsa “darbe”, deşifre edilirse “oyun” kurgusunun da artık bozulması gerekir.
Eski 1.
Ordu Komutanı
Orgeneral Çetin Doğan, 5-7
Mart 2003 tarihindeki Selimiye toplantısında aynen şöyle diyor: “Bu bir jenerik senaryo ama günümüzdeki gelişmelerle paralellik taşıyor.”
Daha sonra aynı koltuğu oturacak olan General
Ergin Saygun da benzer bir tespitte bulunuyor: “Bu bir EMASYA değildir. Bu bir devletin bekasıyla ilgili bir şey.”
1.Ordu Kurmay Başkanı
Albay Süha Tanyeri dahil çok sayıda
komutan benzer görüşlerini dile getiriyor.
Yani, “oyun-moyun” değildir.
Atabeyler Operasyonu’nu hatırlayın. Sanıklarda
silah ve mühimmatın yanı sıra Baş
bakan Erdoğan’ın Subayevleri’ndeki konutuna ait krokiler ve
yemin metinleri ele geçirildi.
Gözaltına alınan Ast
subay Yasin Yaman şöyle dedi: “Atabeyler ismi, kurs gördüğüm dönemde kursiyerlerin kendi seçtikleri bir grup ismidir. Yemin de kursta senaryo gereği yazılan bir yemindir. Diğer adres ve krokiler de eğitim amaçlı, hayali adres ve dokümanlardır.”
Elazığ’ın Karakoçan ilçesindeki Koçyiğitler Piyade Taburu’nda Üsteğmen Mehmet Tümer, bir askerin eline verdiği pimi çekilmiş bombanın patlaması sonucu 4 askerin şehit olmasına yol açtı. Mahkemede kendini şöyle savundu : “Eğitim amaçlı
el bombasının
pimini çektim. O sürede kavgalı iki askerle ilgilendim, eğitimi tamamlayamadım.”
Düşünün; bu nasıl asker ocağı ki, başbakanın evininin krokisi eğitim amaçlı kullanılabiliyor,
iktidar partisinin ismi “düşman” hanesine yazılıp harp oyunu kurgulanıyor, pimi çekilmiş el bombası “eğitim malzemesi” sayılabiliyor.
Bunlar tesadüf mü?
Sözüm ona bu hayali senaryoların, gerçekleşen kimi
eylemlere paralellik arz etmesine ne demeli, nasıl bir açıklama yapmalı?
2004 yılında
Başbakan Erdoğan’ın oturduğu Subayevler’de 28
Ekim günü
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı provaları bahanesiyle savaş uçaklarının uçurulması, içlerinden bir F-4 uçağın alçak uçuşu sırasında
Aksa Camii minaresi “alem”inin kırılması, bir
kaza mıdır?
O uçağın pilotu
Tuğgeneral Kürşat Atılgan daha sonra MHP’den
Adana milletvekili seçildi, herhalde söyleyecekleri vardır.
Çetin Doğan’la birlikte “
Harp Oyunu”na katılan Orgeneral
Ergin Saygun’un 2006 yılı
Kasım ayındaki Hudson Enstitüsü’ndeki temasları hala hafızalardadır. ABD
Dışişleri Bakan Yardımcısı Matt Bryza’nın eşi Zeyno Baran’la yaptığı görüşme de biliniyor.
Baran, bu toplantının hemen ardından aralık başında
Newsweek Dergisi’nde yayınlanan analizinde, “Türkiye’de 2007 yılında askeri darbe ihtimali yüzde 50” dedi. Baran, tepkiler üzerine, kaynağını “görüştüğü üst düzey subay” olarak açıkladı.
13 Haziran 2007 günü Hudson Enstitüsü’ndeki toplantıya katılan isimlerden biri de
Orgeneral Çetin Doğan’ın “Harp Oyunu” oyuncularından
SAREM Başkanı Tuğgeneral Süha Tanyeri idi. O toplantıya ilişkin dehşet senaryoları çok konuşuldu, tartışıldı. Hatırlayalım: 1-
Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’ya suikast, 2- PKK’nın Beyoğlu’nda 50 kişiyi öldürmesi, 3- İran’ın silah yüklü trene saldırması.
Filmi sadece bir yıl geriye saralım.
17
Mayıs 2006’da Danıştay’a
baskın düzenlendi, bir hakim öldürüldü. 19 Ocak 2007’de
Hrant Dink katledildi. 18
Nisan 2007’de Malatya’da misyonerler cinayeti işlendi. 23 Mayıs 2007’de
Ulus Anafartalar’da bombalı eylem düzenlendi, 10 kişi öldü, 90 kişi yaralandı. 25 Mayıs 2007 günü
Bingöl sınırında silah yüklü trene
bombalı saldırı yapıldı.
Soruyorum; bu kanlı eylemler de bir oyun mu, oyunun parçası mı? “Harp Oyunu” kanlı mı oynanıyor, kansız mı?
Tersi bile vahim.
İtiraf etmeliyim; asker ocağını
peygamber ocağı olarak bilirdim, meğer Kurtlar Vadisi’ne dönmüş, ortalık oyundan, oyuncudan geçilmiyor.