Önceki gün... TV24’te, “Günün Manşeti” programında, Mehmet Ali Ağca’nın tahliyesi nedeniyle, Uğur
Mumcu’nun yıllar önce bana söylediklerini naklettim.
Uğur Mumcu, Ağca’nın “
Abdi İpekçi’nin vurulacağını bildiğini, oraya bu nedenle gittiğini ama tetiği Oral Çelik’in çektiğini” söylemişti.
Özen gösterip isim zikretmemiştim...
***
Ama...
Dün baktım,
Sabah Gazetesi’nde, Şenol Sezer’in “Sır
Suikast” adlı yazı dizisinde söz ettiği MİT Raporu da Oral Çelik’ten söz ediyor.
Dizinin ilgili b
ölümü aynen şöyleydi:
“Yaptığım araştırmalarda da Milli
İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) 1997’de
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği ‘Gizli’ ibareli bir
rapora da ulaşmıştım.
Devletin istihbarat teşkilatının Oral Çelik’le ilgili
özet raporunda yazılanlar ise cinayetin tamamen çözülüp, çözülmediğiyle ilgili soru işaretlerini artırır bilgiler içeriyor:
MİT, 1997’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na, ‘Gizli’ ibareli bir rapor göndererek Oral Çelik’i kısaca özetlemiş...
Adı geçenle ilgili;
- 1979 yılında öldürülen
Gazeteci-
Yazar Abdi İpekçi cinayeti eyleminde, Yalçın Özbey ile birlikte aktif rol oynadığı,
- Mehmet Ali Ağca’ya Abdi İpekçi cinayetini üstlenmesi halinde kendisine
yardım edileceği ve hapisten kaçırılacağı sözünü verdiği,
- M. Ali Ağca’nın
tutuklu bulunduğu İstanbul/
Maltepe Askeri Cezaevi’nden 24.11.1979 tarihinde kaçırılması olayını organize edenler arasında yer aldığı,
- Adı geçenin kaçtıktan sonra saklanmasına yardımcı olduğu, şahsa para,
elbise, peruk ve
silah temin ettiği,
- M. Ali Ağca’nın İran’a daha sonra da Almanya’ya turist pasaportuyla kaçırılmasını sağladığı, hususlarında bilgiler bulunmaktadır.”
***
Uğur Mumcu’nun bana söyledikleri ile kesişen MİT Raporu’nun yanı sıra, Şenol Sezer, Ağca’nın da “polis sorgusunda yine kendisi gibi Malatyalı olan Oral Çelik, Mehmet Şener ve
Yavuz Çaylan’ın isimlerini verdiğini” söylüyordu...
Ama
soruşturma sürdürülürken gereken ek
gözaltı süresi verilmemiş ve Ağca, Maltepe Askeri Cezaevi’ne konmuş...
Ve zırhlı tugaydan kaçırılmıştı...
***
Bu nasıl olmuştu?
Cevabı, Ağca’yı gözaltına alınıp sorgulayanlar arasında yer alan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü
Hayri Kozakçıoğlu’ndan alabiliriz.
İpekçi suikastı soruşturmasını yürüten Kozakçıoğlu, Ağca’nın Beyazıt’ta yakalanıp suçunu
itiraf ettiğini belirterek, ona yardım eden bir üniversite öğrencisinin de ertesi gün yakalandığını söylüyor.
Cinayetin perde arkasındaki isimlere ulaşmak için istedikleri ek
sorgulama süresine dönemin İstanbul Sıkı Yönetim Komutanlığı’ndan izin verilmediğini belirten Kozakçıoğlu, cinayetin bir “devletliler eylemi” olduğunu belirterek:
“Olayı net olarak ortaya çıkarttık.
Kontrgerillanın bu işin içinde ne derece olduğunu kesin söyleyemiyorum ama Ağca’nın cezaevinden kaçması organizasyondur” diyor.
Hayri Kozakçıoğlu, o süreçle ilgili olarak dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi
Güneş ve İstanbul Sıkı
yönetim Komutanı
emekli Orgeneral Necdet Üruğ adlarını zikrediyor.
***
Kısacası, istenirse, Abdi Bey’in de, dün çaresiz bir utançla üçüncü ölüm yıldönümünde andığımız Hrant’ın da “asıl
katilleri” anında bulunabilir. Çünkü tüm adresler belli... Yeter ki siyasal, hukuksal, toplumsal irade harekete geçsin.
Peki, neden harekete geçmiyor ve asıl katiller bulunmuyor?
Ancak bir tek nedeni olabilir; “katiller ve katilseverlerin” devletten de, toplumdan da, kısacası herkesten daha etkin ve güçlü olması...
Zaten 16
Mart Katliamı’ndan Kahramanmaraş’a, Sivas’tan Gazi’ye tüm planlı ve programlı cinayetlerin “asıl katilleri” bulunamadığına göre, söze de, yoruma da gerek yok.
Eğer bir gün “katil ve katilseverler”den daha güçlü bir hukuk devleti ve toplumu olabilirsek, cinayetlerin de gereği yapılır.
O zamana kadar, “katil ve katilseverlerin” müstehzi bakışları altında dövünerek çaresizce ağıt yakmaya devam edeceğiz...