Dün Mehmet Ali Ağca’nın
hapisten çıkışında kameralara doğru sıkılmış yumruğuyla poz verdiği görüntüleri izl
erken insanın aklına ister istemez bu soru geliyor.
Günün sonunda ne
ülkücü selamı verdi Ağca ne de başka siyasi bir
mesaj. O
yumruk tümüyle kişisel bir zaferin sevinç yumruğuydu ve şöyle diyordu: İşimi yaptım, bedelini ödedim şimdi sıra geldi keyfini sürmeye. 21 yaşında
katil olan Ağca’nın 30 yıl sonra çekilmiş bu fotoğrafları, eğer bugünkü gazeteleri görebilirse 17 yaşında katil olan
Ogün Samast’ın hayallerini süsleyebilir bu gece.
Ogün Samast 20 yıl
hapis cezası talebiyle yargılanıyor. Eğer cezasında bir
indirim olmazsa, bir başka
Rahşan da “af” diye tutturmazsa, yattığı süre de hesaba katılırsa en uzak ihtimalle 2027’de cezaevinden böyle yumruğu havada çıkacak.
2027 ya da daha erken bir zamanda bizi bekleyen o kaçınılmaz gün sinirden dişlerimizi gıcırdatacak olan cezasını çekmiş katilin dışarı çıkıp bir beş yıldızlı otele yerleşmesi olmaz herhalde. Bizi o gün asıl öfkelendirecek olan elimizde sadece birkaç katil resmiyle geçen koca 20 yılımız olur.
Hrant Dink’in aramızdan ayrılışının üçüncü yılında
davada gelinen aşama o kaçınılmaz günün yaklaşmakta olduğunun işareti.
Dink davası bugün gelip bir duvara tosladı. Mahkemede herkes dinlendi, suçlular suçlarını
itiraf etti. Mahkemeyi yakından izleyen Ümit Kıvanç’ın söylediği gibi Hrant Dink davasındaki en umut verici olan şey mahkemenin davayı böylece bitirmiyor oluşu.
Gelinen
son durum 19 Ocak’tan sonra
Ertuğrul Özkök’ün yazdığı yalnız kurtlar teorisini haklı çıkartıyor sadece. O teorinin üstüne dava sürecinde ortaya çıkan şu oldu: Bu yalnız kurtların bu
cinayeti işleyeceğini devlet biliyordu ama kolunu kıpırdatmadı.
Günün sonunda elimizde, yükselen milliyetçilikle gaza gelen
Trabzonlu işsiz gençler, onları besleyen Türk-
İslam sentezci BBP ve onlara göz yuman münferit milliyetçi asker ve polisler hikâyesi ve içi boş bir “kahrolsun milliyetçilik” sloganı kalacak. Devletin suçu da en fazla görevi
ihmal olacak.
Ama hâlâ Hrant Dink neden öldürüldü, bu çocuklar mı tasarladı bunu sorularına bir
cevap bulamayacağız.
Dün gazeteci
Belma Akçura Taraf’ta çıkan söyleşisinde
Abdi İpekçi davasında
hedef şaşırtmak için ortaya atılan iddialardan bahsetti. Bunlardan en ünlüsü Ağca’nın arkasında Bulgar İstihbaratı ve mafyası olduğuydu. Türkiye’de yıllarca bu iddiayı istihbaratı güçlü olan Uğur
Mumcu yazdı.
Benzer dezenformasyon süreçleri Hrant Dink davasında da yaşandı. Safça inanılanları, kötü niyetli olarak üretilenleri vardı. Ertuğrul Özkök’ün “Komploculuk yapmayın bunlar yalnız kurt” teorisi bunlardan hangisine giriyor siz karar verin.
İyi niyetlerinden şüphe edilmeyecek bir kısım sol çevre için ise bu cinayet en baştan zaten “kalleş faşistlerin arkadan vurmasıydı”. Israrla cinayetin arkasındaki aklı, böyle bir akılları olsa bu halde olmayacak BBP ve Alperenlerde, en fazla milliyetçi devlet görevlilerinin kendi inisiyatiflerinde aradılar.
Sonra devreye o dönem Trabzon Emniyet Müdürü olan daha sonra da Emniyet İstihbarat’ın başına getirilen
Ramazan Akyürek üzerinden meseleyi F-
tipi komploculuğa bağlamak girdi. Yasin Hayal’in
İstanbul’da Hrant Dink’i vuracağını bir yıl önceden İstanbul Emniyeti’ne bildirmesine rağmen görevini iyi yapmadığı açık olan Akyürek kampanyasının esas amacı onun da soruşturmasında etkin rol oynadığı
Ergenekon davasının dövülmesiydi aslında.
Bu kampanyayı Hrant Dink’in öldürülmesinden sadece 12 gün sonra bir
basın toplantısı düzenleyerek Doğu Perinçek’in başlatmış olmasının sebeb-i hikmetini ise kimse sorgulamadı.
Üç yıl sonra gelinen son aşamada Hrant Dink davasında umutlar ise paradoksal olarak Ergenekon davasına kalmış durumda.
Halbuki Hrant Dink öldürülmeden önce muhtemel katillerini ayrıntılarıyla
tarif etmişti... Ve bu katiller onu öldürmekten yargılananlara hiç benzemiyordu...