Yoğun, ağır ve fikri fanatizmi köpürten tartışmalardan
topluma ne yansıyor?
Ya da özellikle son iki
iktidar dönemini kuşatan ve arkası kesilmeyen irtica,
Malezya,
mahalle baskısı ve benzeri kampanyalardan ne kalmıştı? Ne kaldığına dair en iyi
ölçüm seçimlerdir ve bunların sonuçlarını gördük. Elbette tek ölçü de seçim değildir. Büyük sosyal değişim süreçlerinin, toplumdaki
demokrasi duygusunun zayıflaması birçok başka yolla kendisini gösterir.
Kaygı ve endişe büyükse bunu bütün hücrelerinize kadar hissedersiniz. Ayrıca birilerinin yaygara koparmasına da ihtiyaç duymadan...
Olup biteni anlamamak, anlamazlıktan gelmek veya çok iyi anladığı halde bilerek isteyerek anlamıyormuş gibi görünmek de durumu değiştirmez. Değişimi anlamak bir yere kadar ama anlamazlıktan gelmek kesinlikle “mazeret” değil. Cevabınızı alırsınız.
Londra’da
Arapça yayınlanan El
Hayat gazetesinde dün
Türkiye-
İsrail ilişkileriyle ilgili yayınlanan bir yorumda şu cümle dikkat çekiciydi:
“İsrail Türkiye’deki değişimi iyi okuyamıyor”
İşin dış
politika tarafı bir yana. Aynı cümle, Türkiye’de değişime direnen, işi Ergenekon’u sulandırarak
ülkenin geçmişiyle hesaplaşmasına direnç göstermeye vardıranları mükemmel bir şekilde
tarif ediyor: Değişimi okuyamıyorlar.
Dün biz de iki anket yayınladık... Metropol ve Genar’ın anketleri.
Son zamanlarda Baykal’ın AK Parti’nin oylarına ilişkin ileri sürdüğü düşüş trendi, “Bugün seçim olsa ne olur?” sorusuna verilecek cevabı daha da önemli hale getiriyordu.
Ya da diğer tartışmaların seyri nasıl
yorumlanıyor?
İnsanlar gerçekten bir korku atmosferi mi teneffüs ediyorlar ya da demokratik
açılımdan kaygı mı duyuyorlar?
Aslında iktidar partisinin oylarının hangi seviyede olduğu en çok merak edilen husus değildi...
Zaten, seçmenin ilgisini veyahut da değişim talebini sadece o rakama bakarak anlayamazsınız. Daha önemli olan toplumun iktidar partisinde gördüğü eksikleri ve yanlışları hangi parti ile ikame etme eğilimi gösterdiğidir.
Toplum demokratik açılıma karşı mı? Yani, bu açılımın ülkeyi böleceği iddiası taban tutuyor mu?
Anket sonuçlarına bakıyoruz... Açılımın sorumlusu olan AK Parti’nin oyları yüzde 38.7 (Metropol) ve yüzde 36.5 (Genar) seviyelerinde. Toplumda açılıma karşı infial olduğu veya iktidar partisinin bu süreçten büyük yara aldığı iddiaları bu rakamlarla teyid edilmiyor. Veya bir tek parti diktatörlüğü emaresi...
Üstelik bu oy oranlarına
ekonomik krizle geçen ve işsizliğin en üst değerlere çıktığı 2009 gerçeğini de mutlaka katmak gerekiyor. Bir anlamda iktidar partisi için olabilecek en alt seviyenin anketi bu.
Ancak, iktidarın oylarından çok daha anlamlı
mesaj veren muhalefetin oylarıdır. Aylardır aralıksız olarak yüksek tansiyonlu bir anti-açılım kampanyası yürüten
CHP ve MHP’nin oylarına bakalım. Eğer açılım ülkeyi bölüyorsa ve eğer
demokratikleşme süreci iddia edildiği gibi tepki yaratmışsa o zaman insanların böylesine büyük bir iddiaya karşı önlem almaları ve kendilerini bu süreçlerden koruyacak partilere alaka göstermeleri gerekir.
İki ankete göre CHP (Metropol) 19.4 ve (Genar) 22.9’da, MHP ise (Metropol) 17.3 ve (Genar) 18.8’de kalıyor. Yani yerel seçimler seviyesinin de altında.
Bölünen ve demokratik açılımdan kaygı duyan bir toplum bu tezleri şiddetle savunan partilere yönelmiyor. Ve yine, bu iki partinin oylarında ekonomik krize tepkinin ağırlığını hesapladığınızda açılımın gerçek tabanını daha iyi anlaşılıyor. Buradan çıkan sonuç açılım için daha cesur ve sonuç alıcı adımlar için toplumsal zeminin uygun olduğudur.
Habur dahil en olumsuz görüntüleri bu oranlarla atlatan hükümet için de artık geri dönülemeyeceğine dair bir sinyal...
Elbette, anketler olup biteni anlamak için yeterli değildir. Ama, karanlığa kurşun kabilinden tartışmaların yaşandığı ortamda bir saha araştırması verisiyle konuşmak kaldırılan toz bulutunda gerçeği bulabilmek için hiç olmazsa bir işarettir.
Niyet okuyarak ve şahsi temennileri ülke gerçeği zannederek yapılan analizlerin rüyasından uyanmak için de bir fırsat...